Yazamıyorum yine yazamıyorum, ama bu kalem elimde ve akması gerek içimdeki zehrin dışarı, zaten kimse görmeyecekse değersiz kelimelerim ve bunu en iyi ben bilirim. Belki de hemen burada bırakmalı ve gitmeliyim, ama gimekten korkuyorum yahut belki de kalmaktan. Sanırım daha çok gittiğim yerde kalmaktan korkuyorum.
Ne bu ne bu ne
Şimdi bir mide bulantısı gibi gelen, bir baş ağrısı gibi gelen neredeyse bir susuzluk gibi gelen ve hatta beni gerçeğin olduğu yerde hiç bir şeyin olmadığını, şimdiye kadar bir birimize söylediğimiz her lafın aslında kandırmaya yönelik adice değersiz sözler olduğunu söyleyen bir şey.Ateşim çıkmışmış gibi hissetmememe neden olan, ateşimin çıkmasını istememe neden olan şey. Eğer ağzımı açar ve tek bir kelime edecek olursam kendimle ilgili bütün şüphelerin açığa çıkacak da, sana karşı söylediğim en masum ve dokunulmaz şeylerin bile hesabını vermek zorunda kalacakmışım gibi hissediyorum.
Bu his...
Yüksek bir yerden düşerken değil de, yere çakılmaya yakın vücudu saran korku ve panik karışımı şeye yakın, karanlıkta tek başına oturup da kendine bile değil, kim bilir kime yönelik fısıltılarını serbest bırakmak: seni kaybediyorum seni kaybediyorum seni kaybediyorum diye, senden başka kimsem yok olmasını asla istemedim. Kendi sesini duymamak için sağırlaştırmak kulaklarını, gözyaşlarının arasından gülümsemek; yaşadığını hissetmek bu his, sanki kalbinin minik odacıkları tuzla buz olmuş cam parçalaryla tıkalıymış da da birisi ağzını açacak olsa patlayacakmş gibi. Kimse konuşmasın, çünkü sen konuşamıyorsun ve sana hiç bir şey sormasınlar çünkü adını bile sorsalar söyleyemeyecek haldesin. Dilini ısır, başını sağa sola salla, yalandan gülümse ama konuşma, konuşma