Kocaman sandığı kapıdan iterek dışarı devirdim. İyiki kilitliydi, bir de bununla uğraşamazdım. Kim bilir içinden yılların tozu pası ve ya saçma sapan hatıra şeyleri dökülecekti. Evdeki eski püskü şeyleri atmayı pilanlayordum. Bu arada küçüklükten kalma kiyafetlerimi çocuklar evine bağışlayacağım. Bir işe yarasın değil mi?
Şansımdan bu gün yağmur yağmıyor. Genelde temizlik işi yaparken yağmur ve ya daha kötü hava durumu olurdu. Dün geceyse, sözün tam anlamında kabus gibiydi. Sinirimde bir türlü uyuyamamıştım ve tüm geceyi Elisa'yla konuşmakla geçirmiştim. O anlamıyordu ama ben anlatıyordum. Nasıl benim sesimde öküz gibi uyumuşsa artık. Fransızca bilmesi de çok kötü, hiç olmazsa kızdığımda rahat rahat konuşa bilirdim.
"Yardım etmemi ister misin?" geri çeviremeyeceğim harika bir teklif duyunca sevinçle başımı sese çevirdim. Yoksa bu hızla sabaha kadar toparlayamazdım buraları. Bir taraftan da iç sesimle boğuşmam, bilemiyorum, kafamı kayıp etmiş ola bilirim. "Evet, Aldric, bir işe yara bari" Gülerek yanıma geldi ve diğer sandığı aldı. Bu evde ne çok sandık varmış be. "Noldu yine sana, neden kızgınsın?" Sandığı açmamla içinden üzerime toz fışkırdı. Nasıl da şanslıyım ben.
"Sen de mi sıkıldın benden?" Sıkılmadığını biliyordum aslında, öylesine sormuştum. Bu gün ve ya yarın işe gidecektim. Tüm gün o salakla nasıl baş edecektim, hala aklım almıyor. Yanıma oturdu, her zaman ettiği gibi saçımı karıştırdı ve toz basmış suratıma bakıp yüksekten kahkaha attı. Sanki gülülecek bir şey varmış gibi. "Sıkılmadığımı biliyorsun, " ayağa kalktı. "Sadece neden kızgın olduğunu bilmek istiyorum. Anlat bana"
"Hiç sadece son zamanlarda işlerim iyi gitmiyor." Fazla bir şey anlatmak istemiyorum. Destan yazacak halde değilim yani. Bir de anlat, konuşmanın yarısında durdurup soru versin falan. Üşengecim, ne diye bilirim ki? "Tamam, anlatmak istemiyorsan, sen bilirsin." Küçüklük kiyafetlerimi bir çarşafın arasına koyup bağladım. Evde zaten yer tutuyorlar ve çocukların ihtiyacı var. Aslında Aldric'in bunu bilmesi iyi olmamıştı. Sonra beni görünce iyi niyetli falan diyip sinirlerimi bozacak. Yalan söyleseydim, mesela, evi toparlıyorum diye. Bitene kadar başımda dikilecekti. E sonuçta, sık sık ev toparlayan biri değilim.
Aldric kutudan bir şey bulmuş gibi gözleri parladı. Bu yüzden yanına gittim ve elinde tuttuğu bilekliye baktım. Çok eskimişti. "Bu sana küçükken yaptığım bileklik." Ne o, dejavu mu yaşıyorsun şu an? "Evet, sanki bileklik takan biriydim de küçüklükte." imamı anlayınca güldü ve nefes verdi. "Şimdi bunları götürüyorsun demek?" bu nasıl mantıksız bir cümle oldu böyle.
Kafamla onayladım ve yanından ayrılıp yola çıktım. Koşarak yanıma geldi. "Yardım edeyim mi?" durup suratına baktım. Bu gün nesi var ya, çok canımı sıkıyor. Nefret ediyorum ilgi görmeye. Yani her kes benim gibi olsun. Bir kez bile birine iltifat ettiğimi kimse söyleyemez. Çünki, etmedim. "Hayır, Aldric. Bir az kızgınım ve kafa dağıtmak istiyorum. Eğer gazabıma katlanıp dövülmek istemiyorsan, hemen koşmak zorundasın." Her dediğime gülmekle yanıt verme, elimde kalacaksın bir gün. Şaka yapmadığımı anlamalı. Küçükken ona kötü davranan çocukları döverdim. Kurtarıcı melek gibi bir şeydim yani.
"Peki o zaman, sonra görüşürüz minik kız" Şimdi sana gösteririm kimmiş minik kız! Birazcık arkasından koştum ve yeniden yola koyuldum. Düşüneyim bir olanları. Şimdi orda çalışmaktan nasıl kurtula bilirim? Belki de ona zulüm ederek beni kovmasını sağlamalıyım. Ama öyle olursa da hayatım boyunca borçlu kalacağım. Hem 4 ay ne? Bir insan ömrü be 4 ay! Çıldıracağım, kesinlikle eminim.
Kiyafetlerimi teslim ettikten sonra evine gidip gitmemeyi düşünüyordum. Gitmesem de olurdu aslında. Bana ne zaman geleceğimi söylememişti. Evet en iyisi gitmemek. Kendimi haklı görmeyi çok iyi başarıyorum. Yüzümde gülücüklerle evime yollandım. Doğrusunu söylemek gerekirse eve gitmek istemiyordum. Bu yüzden her zamanki tepelerime gittim. Bu günümü burda yatmakla geçirecektim sanırım. Mis gibi hava çok iyi geliyordu. Özellikle de şarkı söyleyen minik kuşların sesleri, muazzamdı. Böyle bir yerden nasıl az geçmek olur ki?
Gözlerimi zorlukla açtım, sanırım uykuya dalmışım. Kaç saattir uyuduğumu bilmiyorum fakat sıkılmaya başlıyordum. En iyisi gidip Taehyung'un evine bakmaktı. Hemen ayağa kalktım ve cebimden kağıdı çıkardım. Buraya çok ta uzak değildi. Atla gitmeyi düşünmüştüm ama gerek yok. Uzun sürmeyen yolculuktan sonra evi bulmuştum. Hava kararıyordu, neden soyuyor ya? Ve bu nasıl ev? Ev mi malikane mi belli değil. Her neyse canım bana ne bundan. Kiminse kimin. Çok ta umrumda sanki.
İş yerimi tanıyordum artık, bu şimdilik yeterdi. Yani sanırım.
Bölüm kısa oldu evet ama umarım beyenirsiniz.
Aldric hakkında ne düşünüyorsunuz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Isabelle || KTH
FanfictionGerçekleri kaldıramayacak kadar keçmişinden korkan bir kız ve geleceğiyle oynanılmasından sıkılmış bir erkek. Hayat acımıştı onlara sanki. Bir birlerine ihtiyaç duydukları zaman ortya çıkmışlardı. Haberleri yoktu kaderlerinin onlara kurduğu pilandan...