İNSAN ŞAKASI-3
Annem geldiğinde hepimiz oyundan yorulmuş, buna bağlı olarak aç olduğumuzdan süt emmek için, hemen annemin memelerine dalıyorduk. Zavallı anneciğim, bizim geldiğimizi görür görmez etrafın emniyetli olup olmadığını kontrol eder, emniyetli olduğuna karar verdiğinde; yan yatıp, sütü daha kolay emmemizi sağlardı. Ben ve üç kardeşim karnımızı doyurduktan sonra, en sevdiğimiz şeyi yapardık. Kafalarımızı, annemin kafasına sürterek onun kokusunu içimize çekerdik. Bıraksalar bu işi saatlerce yapardık ama annem başka şeyler yapacak olduğundan, kısa kesmek zorunda kalırdık. Daha sonra dört kardeş, tüm vücutlarımızı birbirine temas ettirip sürtündükten sonra tembel, tembel annemizin vücudunun üzerine yatardık. Şimdi de, en sevdiğim ikinci şey başlayacaktı, yalanmak; Anneciğim biz meme emerken, kendini yalar, sonra dördümüzü de saatlerce yalayarak, vücudumuzda yabancı koku kalmamasını sağlardı. Zira biz kediler kokularla daha kolay tespit edileceğimizi bildiğimiz için, tuvaletimizi yaptıktan sonra dışkımızı mutlaka toprakla örteriz. Böylece bizleri köpeklerin, haydut dediğimiz sokakların kötü ve acımasız kedilerinin, kargaların bulması imkânsız olur. Ayrıca yemek yedikten sonra da yalanarak, tüylerimizde ki yemek kokularından arınıp, hedef olmaktan kurtuluruz. Ayrıca annemizin, bizi karnında taşırken içinde olduğumuz zar torba olan plasenta'yı doğumdan hemen sonra yemesinin nedeni de, oluşan yeni kokuyu ortadan kaldırıp, tehlikeye maruz kalmamamızdır. Yalanmanın biz kedilerin, hayatımızdaki yeri büyüktür. Anneciğim biz doğar doğmaz, kıçımızı ve pipimizi yalayarak sindirim sistemimizi harekete geçirip; olası bir tıkanmayı önler. Daha sonra yalayarak, gözlerimizin açılmasına yardımcı olur. Sonra bedenimizdeki yaraları, siz insanlar gibi ilaçlarla değil; dilimizdeki sıvılarla, yarayı yalayarak tedavi ederiz. Yalanmanın bizlere en büyük yararı ise birbirimize pozitif enerji vermesidir, birbirimiz kokusuna alışmamızdır. Günlerimiz dediğim gibi neşe içinde geçiyordu. Ama her şeyde güllük, gülistanlık değildi. Sokakta olmadığımız için, köpek, insan, araba, haydut kedilerle pek karşılaşmıyorduk, ama gökyüzündeki tehlikelere açıktık; Kargalar! Kargalar etçil kuşlar olduklarından, biz yavru kedileri yemek olarak görüyorlardı. Bir keresinde daha iki haftalıkken, köşkten biraz uzaklaştığım bir sırada yanıma inerek, benim zayıf bir anımı kollayan bir kargayı fark eden annemin hassasiyeti olmasa, şimdi sizlere yaşamımı anlatabiliyor olamazdım. Bir kez de annem, kardeşlerimden birini arkasındaki karganın kuyruğunu çekerek dikkatini dağıtırken; öndekinin kafasını gagalayarak öldürecekken kargalardan kurtarışını anımsıyorum. Zavallı annem, kardeşimin yaralanan başını günlerce yalayarak tükürüğündeki maddelerle iyileşmesini sağladı. Tabii, bu iki olaydan sonra bahçeye çıkışımız çok daha kontrollü oldu. Bizler büyüdükçe, kendimizi koruyabilecek hale geldiğimizden kargaların tehditleri azaldı, ama bir kedi için karga her zaman yiyeceklerini çalabilme potansiyeli olan bir hırsızdır, gözünüz hep açık olmalıdır. Büyüdükçe karga tehlikesi azalmasına rağmen, yaşam alanımız genişlediğinden bizim için tehlikelerde artıyordu. Küçükken sadece köşkün içinde ve bahçesinin bir bölümünde vakit geçiriyorduk. Ama iki aylık olduktan sonra hem bizlerin büyüyüp, yeme ihtiyacımız arttığı için annemizin sütünün yetmemesi nedeniyle; hem de dişlerimiz büyüdüğünden, meme emerken annemizin memelerini farkına varmadan yaraladığımızdan; annemiz bize süt vermeyi kesti. Artık, annem çıktıktan kısa bir müddet sonra ağzında yiyecek bir şeylerle geliyor; hafifçe miyavlayarak, bize geldiğini haber veriyordu. Onu duyar duymaz, hepimiz ona doğru koşup, yere bıraktığı yemeği kapmaya çalışıyorduk. Artık eskisi gibi değildik, kim daha önce kaparsa o yiyordu. Kardeşlerimle aramızda rekabet başlamıştı. Hatta bazen yemek için kavga etmeye bile başladık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İnsan Şakası
Short StoryBazen bize zararsız gibi gelen bir muzipliğin, ya da şakanın nelere mal olabileğini görüyoruz bu kısa hikayede.