it's just... it's just my feelings

135 8 7
                                    

Jimin son bir haftadır yaptığı gibi bugün de Seokjin'in evine musallat olmuş ve evim dağınıklığı hakkında mızmızlanıp durmuştu.

"Hyung, evini temizleyeceğine dün geldiğimde söz vermiştin."

Seokjin söz verirken parmaklarını çaprazlamıştı. Bu da sözü geçersiz demekti. Yani kendini ne kadar kandırabilirse o kadar geçersizdi, ki Seokjin bu konuda doktora yapmış sayılırdı.

"Parmaklarımı çaprazlamıştım."

Jimin gözlerini devirmemek için hatrı sayılır bir çaba sarf etmişti ve bu sebepten ötürü yüzündeki bütün kasların ağrıdığına yemin edebilirdi.

"Hyung tek başına yapmak istemiyorsan sadece bana söylemen yeterli. Her zaman yardım edeceğimi biliyorsun."

Seokjin istifini bozmadan kirli kupadaki acı kahveyi içmeye devam ederken bir saniyeliğine bile Jimin'e bakmamıştı.

"Hyung..."

Jimin iç çekerek Seokjin'in karşısına oturmuştu. Bir an için ellerini tutmayı düşündü ama sonra bundan vazgeçti.

"Neden bana karşı böyle davranıyorsun?"

"Herkese böyle davranıyorum Jimin."

Yine gözlerini Jimin'e çevirmemişti.

"Senin için herkes miyim yani? Bunu mu kast ediyorsun hyung?"

Sessizce geçip giden saniyeler birbirilerini kovaladıkça Jimin daha da gerildiğini hissediyordu ve Seokjin hala hiçbir şey söylememişti.

"Hyung..." dedi hıçkırığa yakın bir iç çekişle ve Seokjin'in perdeli bakışları ona döndü.

"Neden bunu bize yapıyorsun? Benim için değerlisin ve ben de senin için değerli olmak istiyorum. A-ama, ama sen hep böylesin! Tepkisizsin hyung ve ben dayanamıyorum! Hep böyleydin, asla yüzüme samimi gülmedin ama ben bir aptal gibi peşinden sürüklendim ve seni ara- arayıp durdum! Neden beni kabul etmiyorsun? Ne- neden kabul etmiyorsun hyung?"

Seokjin bakışlarını aşağı çevirdi ve bir süre elindeki kirli kupanın yarısını dolduran acı kahveye baktı. Hıçkırıklarını tutmaya çalışan Jimin'in sesi duymak istediği en son şeydi ve karşısında dikili dururken uzun süre uğraşarak zar zor bastırdığı duyguları kavanozlarından taşıp ortalığı sele vermek için oldukça sabırsızlardı. Seokjin düşünmeye devam etti, iki seçeneği vardı.

Jimin için kapıları tamamen kapatmak

ya da

kapıyı onun için aralık bırakmak.

Mantığı tam tersini haykırsa da Seokjin elindeki kupayı ikinci el mağazasından aldığı eski sehpanın üzerine bıraktı ve ellerini kararsızca Jimin'in yanaklarına çıkarıp yanaklarına düşen gözyaşlarını sildi.

"Jimin-ah..."

Yeniden akan gözyaşlarını silip konuşmaya devm etti.

"Kendini üzme benim için. Ben böyle aptal oldukça ikimize de gün ışır mı sanıyorsun?"

Jimin, Seokjin'in göğsüne tutunurken Seokjin konuşmasını sürdürdü.

"Seni üzmemek için senden uzaklaşmaya çalışıyorum ama sen inatla bana geliyorsun Jimin-ah, ne yapmalıyım öyleyse? Kapı dışarı mı edeyim seni?"

"Hyung be-ben... beni uzaklaştırmanı is-istemiyorum!.."

"Ben de senden uzak kalmak istemiyorum ama bunlar... bunlar benim hislerim ve kafamı karıştırdıkları halde sana karşı oldukça sabırlı davranmıyor muyum sence de?"

"Anlamıyorum hyu-"

"Seni seviyorum Park Jimin ve bu beni mahvediyor ama ben hala düz ya da eşcinsel misin bunu bile bilmiyorum."

-Jimin'in kesik hıçkırıkları hariç- sessizlik can yakıcıydı. Seokjin söylediği şeyin yaratabileceği kaosu hesap etmeden konuşmuştu ve kalıbını basabilirdi ki bu kıyametten önceki son sessizlikti.

"Bunca zaman beni istemediğini düşündüm..."

Henüz düşmemiş damlalar yüzünden göz küreleri parlak görünen Jimin bakışlarını yerden kaldırmıştı.

"Fakat görünen o ki ikimiz de aynı şekilde hissediyormuşuz hyung."

-----------------------

-----------------------

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oh! Serendipity ; jinminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin