Kafamın hemen yanından geçen etkisizleştirme/sersemletme büyüsünün isabet ettiği mutfak dolabı güçlü bir gürültüyle patladı, parçalanan dolabın tahta parçaları toz dumanla birlikte yağmur gibi başımdan aşağı yağdı, duman genzimi yaktı. tezgahın kenarından fırladığım gibi karşı tarafa öldüren laneti gönderdim ve büyünün onları durdurup durdurmadığına bakmadan oturduğum yerden fırlayarak oturma odasına geçtim. Çatışma devam ediyordu ama sadece mekan değiştirmiştik. İşlerin bir gün bu raddeye geleceğini kim söyleyebilirdi? Bir gün bu hale gelebileceğimizi hiç düşünmemiştik, düşünmüş olsak bile muhtemelen düşüncelerimizi alelacele susturmuştuk.
Benim gibi, bizim gibi, asil büyücüler bir ömür baş üstüne tutulması gerekirken, ansızın yapılan gece baskınlarıyla evlerimizden alınıyor, tamamen aleyhimize delillerin sunulduğu mahkemelere çıkarılıyor ve Azkaban'a gönderiliyorduk. Azkaban'da yatanlarımız şanslı olanlarımız mıydı yoksa şanssız olanlarımız mı? Çünkü bizim için sunulan bir diğer seçenek ölümdü. Eğer bir mucize olmazsa ve bu gece çatışmayı kazanamazsa, ben ölmeyi tercih ediyordum. Hiçbir Seherbaz beni alıp buradan çıkaramazdı. Çıkarsalar çıkarsalar ancak ve ancak ölümü çıkarırlardı.
Şimdi, burada tek başıma çarpışıyor olabilirdim ama ölümde yalnız olmayacağımı biliyordum. Yalnızlıktan kastım, öldüğümde kavuşacağım, çok kıymetli arkadaşlarım vardı. Black, Avery, Carrow, Yaxley... Bir şekilde bu arkadaşlarım da ölümü seçmişlerdi ve bu akşam beni de tekrar aralarına kabul ederlerse hiç itirazım olmazdı. Diğer seçeneği, teslim olmayı, hiç düşünmüyordum. Oysa ki Seherbazlar bana teslim olursam, sorunsuz bir şekilde gideceğimizi söylemişti. Hayatta olmaz!
Koltuğun ardından direnişimi sürdürdüm. Ah! Benim kafasızlığım; az kalsın üçüncü Ölüm Yiyen grubunu unutuyordum. Ölenlerin ve yakalananların yanı sıra bir de ihaneti tercih eden korkak sıçanlar vardı. Malfoy, Crabbe ve Goyle gibi isimler bu kategoriye giriyordu. Bakanlık onların evine de Seherbazları göndermişti ama her nasılsa onları Ölüm Yiyen olmadıklarına ikna etmişlerdi. Karanlık İşaret'i artık nasıl sakladılarsa! Aslında bu dönemde Karanlık İşaret'in görünmez olduğunu söylemeliyim çünkü Karanlık Lord gitmişti.
Çoğu kişi onun öldüğünü ve bir daha asla geri dönmeyeceğini düşünüyordu ve hatta aşağılık bir kesim büyücü bunun için pek coşkulu kutlamalar bile yapıyordu ancak ben onlara kesinlikle katılmıyordum. Bana göre, Karanlık Lord bir yerlerdeydi ve kaybettiği gücünü geri toplamaya çalışıyordu. Üstelik bize, en sadık Ölüm Yiyenlerine, ihtiyacı vardı. Benimle aynı fikirde olanlar elbette ki vardı. Örnek vermek gerekirse; Lestrangelar ve Crouch. Biz, beş kişi olarak, bir süre Karanlık Lord'un izini sürdük ama ne yazık ki elimize hiçbir şey geçmedi.
Bu gece ne olurdu bilmiyordum. Bir şekilde kaçmayı planlamaya çalışıyordum ama Seherbazlar o kadar hızlı ve o kadar kalabalıktı ki bazen göz kırpmaya fırsat bulduğum için bile sükredecek hale geliyordum. Sanırım... Bu gece bu ev, doğup büyüdüğüm ev, benim mezarım olacaktı. Benden sonra araştırmalarına devam edeceklerdi ve bana kalırsa ulaşacakları ilk isim Crouch olacakları. Çocuğun yakalanması an meselesiydi. Elbet delirttikleri Longbottom çifti bir şeyi açık edecekti ya da belki de bir şekilde suçüstü yakalanacaklardı.
"Teslim ol, Rosier!" Seherbazlar benden uzun süre tepki alamayınca, bu şekilde bağırıyorlardı. Nedense onlara adımı bağırtmayı seviyordum. Rosier. Şairane bir isim değildi ama dikkat çekiyordu ve köklerine inildiğinde asaletimiz görünüyordu. İsterik bir kahkaha attım, delirmiş havası vermesi için. "Beyler... Hiç sanmıyorum... Beni hiç tanımamışsınız! Oysa ki son birkaç dakikadır epey sıcak temas içindeyiz. Beni üzüyorsunuz!" Bay Crouch bağırdı "Yaşın daha çok genç, Rosier! Bize direndiğin ve hatta saldırdığın her an, çekeceğin cezayı ağırlaştırıyorsun!"
Ne fark eder? Zaten beni yakaladıkları an, bir ömür Azkaban'a gitmeyecek miydim? Azkaban'a gidip çıkan mı vardı ki? Yanlış anlaşılmalar dışında tabii! Başımı usulca koltuğun kenarından çıkararak onlara baktım. Bana çok yakın konuşlanmaya başlamışlardı. Paniğe kapılmamaya çalıştım. Bana en yakında duran Seherbaz'ın suratına isabet aldım ve büyü ile bir parça kopardım. Adam, acıyla feryat ederken, diğerleri hemen onunla ilgilenmeye koyuldu ve ben de konumumu değiştirdim.
Cisimlenemeyecek kadar heyecanlı ve stresliydim, süpürge alamayacak kadar da dolabımdan uzaktaydım. Tek çarem Uçuç tozu kullanmaktı ama Seherbazlar'ın dikkatini çekmeden hemen arkalarında duran şömineye gitmenin bir yolunu bulamıyordum. Çok az zaman kazanmıştım zaten ve burnundan bir parça kopardığım Seherbaz, Moody demişlerdi ona, artık daha agresif saldırıyordu. Kalkan ve yansıtma büyülerini kullanarak yeniden mutfağa geçtim.
Acaba diğer Ölüm Yiyenler ölmeden önce neler yapmışlardı? Black'in nasıl öldüğünü merak ediyordum, Avery'nin kaç dakika çatıştığını merak ediyordum, Yaxley'nin Seherbazlara ne kadar zarar verdiğini merak ediyordum... Bunları onlara sormaya fırsatım olacaktı elbet ama şimdilik direnebileceğim kadar direnmeye çalışacaktım. Bay Crouch haklıydı; daha çok gençtim. Yirmi yaşında kimse mahkum olmak ya da daha kötüsü, ölmek istemezdi.
İşte, burada az önceki sorumu cevaplamış oldum. Ölüm mü daha kötü Azkaban'a gönderilmek mi? Tabii ki ölmek! Ölülerin beklentileri olmazdı, umutları olmazdı, hayalleri olmazdı ama Azkaban'a gittiğinde beklersin. Belki olur da talih bir gün sana güler ve yeniden dışarı çıkarsın diye beklersin. Öte yandan, teslim olmak istemiyordum. Buradaki herkesi öldürmek istiyordum ama yapamıyordum. Benden çok daha yaşlı ve çok daha deneyimlilerdi. Onlara zarar verebiliyordum ama güçlerine karşı gelemiyordum.
Bitip, tükendiğim andı bu. Seherbazlara lanetler gönderiyordum ama önce büyülerim zayıfladı sonra da kollarımda halsizlik hissettim. Sanki içimdeki tüm büyü gücü emilip gidiyor gibiydi. Kalbimin ritmi de yavaşladı. Yüzüme ateş basıyordu. Ellerimi yere koyarak, yere yığılmamaya çalıştım. Bir yandan da "Hayır, Evan!" diyerek kızdım kendime. Şimdi pes edemezdim. Daha yapmam gereken çok şey vardı. Karanlık Lord'u bulmalıydım ve ona gücünü kazanmasında destek olmalıydım. Olumlu düşünceler bile beni ayağa kaldıramadı ve yavaşça yere uzanıp gözlerimi kapattım.
-SON-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Last Night | Evan Rosier (One-Shot)
FanfictionDünya üzerinde geçirdiği son akşam anbean Evan Rosier'ın gözünden... Tek bölümlük hikaye! Yayım tarihi: 23.03.2020