Kiraz

133 13 7
                                    

Mayıs ayının ortalarındaydık ve günlerden güneşin gülüşlerini bize bahşettiği bir cumartesiydi. Çiçeklerin kokusu dört bir yanımızı sarmıştı. Bahçemizi kaplayan meyve ağaçları,  yavrularına kavuşmuş ve tüm ihtişamıyla bize mutluluğunu gösteriyordu.

Sabah erken uyanmıştım. Bu kasabada herkes " Erken kalkan yol alır. " sözüne çok sadıktı. Henüz güneş gözlerini açmamış, bizi selamlamamışken biz uyanıyor ve günlük rutinimize başlıyorduk. Önce kümese uğruyor, yumurtaları toplarken onlara yem veriyordum. Sonra ağıla gidip annemin keçilerden sağdığı sütü alıp eve getiriyordum.Bu sırada kız kardeşim Chaeyong da annemin işi bittikten sonra keçileri alıp yemyeşil tepelere götürüyordu.

Chaeyong ile aramızda iki yaş vardı. Birbirimize gerçekten çok bağlıydık. Abisi olmama rağmen asla ona büyüklük taslamıyor,  bazen de Chaeyong'un ruhunun olgunluğun-
dan  yararlanıyordum. Ailem bize her zaman eşit davranmıştı. Çocukluğum-
dan itibaren cinsiyetlerimizin önemsiz  olduğu, ikimizin insan olduğu için eşit olduğu her davranışta bize hatırlatılmıştı. Bütün bunları canım aileme borçluyduk.

Annem kırklı yaşlarında minyon ve tatlı bir kadındı. Her zaman neşeli ve komikti. Dokunduğu her yerde çiçek açtırırdı. Her ne kadar ailesi onu okula göndermemiş olsa da ,o evinde çalıştıkları hanımın kitaplığındaki kitaplardan boş zamanlarında kendi kendine okuma ve yazma öğrenmeye çalışmıştı. Bir süre sonra hanımına yakalansa da bu olay hanımının ona yardım etmesi ve annemin bir okur yazar olmasıyla sonuçlanmıştı. Bütün bu özelliklerinin yanına babamı kaybettikten sonra gelen ve asla gitmeyecek olan o iç burkan hüzün de eklenmişti.

Sanırım en zor kısıma geldik .Yani babamdan bahsetmek... Bedenini toprağa vereli birkaç yıl oluyor ama ruhu hala bizimle . Sabah esen rüzgarla geliyor , geceleri kasabamızı aydınlatan yıldızlar oluyor . Bazen havalandırmak için odasına giriyorum ve onun eşyalarını görünce  kendimi tutamıyorum. Gözyaşlarım firar ediyor.Odasına hiç dokunmadık,  hala daha gelmesini bekliyor gibiyiz. Bir yerlerde okudum biri ölür çok üzülmezsiniz diyordu. Sonra onun sandalyeye asılı hırkasını görürsünüz ve o hırkanın duruşu yüreğinize oturur. Sanırım babamın eşyalarına bakarken hissettiğim duyguların toparlanmış hali gibiydi bu cümleler.

Annem bizim eğitimimize çok dikkat ediyor , her sorunumuzla yakından ilgileniyor ve iyi bir eğitim almamız için canla başla çalışıyordu. Chaeyong lise ikinci sınıfa giderken ben ise lise son sınıfta idim.Bir sonraki dönem üniversiteye başlayacaktım. Dileğim şehirdeki üniversitenin giriş sınavlarından geçip iyi bir öğretmen olmak için eğitim almaktı. Çocukları çok seviyordum ve onlarla ilgilenmek benim için mutluluk vericiydi.

Kasabamız az nüfusluydu. Yemyeşil bahçeleri , meyve dolu ağaçları,  yoksul ama bir o kadar insancıl komşularımızla çok güzeldi. Herkes  kendi yağında kavrulup gidiyordu . Elektrik bile beş yıl önce gelmişti. Herkesin evinde radyo vardı ve akşamları radyodan yapılan yayınları dinlemek hepimizin hoşuna gidiyordu. Yetişkinler haber dinlerken
biz genelde Papatya'nın yaptığı yayınları dinlemeyi seviyorduk.

Papatya bir radyo yayıncısıydı ve haftada bir defa program yapıyordu. Geri kalan günlerde de  durmadan tekrarlarını oynatıyorlardı.Onun sesinden şiirler dinlemek , bazen beğendiği kitaplardan alıntılar okuması, nadiren olsa da programına konuk alması bizi büyülüyordu. Hepimiz onun programında konuk olmayı hayal etmişizdir.Bu akşam da yayını vardı ve biz çoktan kimin evinde toplanacağımızı
düşünüyorduk. 

Kasabanın gençleri kasabadaki okula gidiyordu.Kasabamız bir ilkokul ve liseye sahipti. Çoğu genç liseden çıktıktan sonra okumaya maddi imkanlardan dolayı devam edemiyor ve ailesinin yanında kalıp onlara yardım ediyordu .

Bugün cumartesi olduğu için kardeşim ve ben evde kalıp annemize yardım ediyorduk .Chaeyong'un kuzuları alıp götürmesinin üstünden baya vakit geçmişti ve şimdiye dönmüş olması gerekiyordu.Ben bunları düşünürken kuzuların boğazına süs olsun diye astığımız çanların sesini duydum .

Dışarı çıktığımda kardeşimin neşeli kahkalar eşliğinde koyunları kovaladığını gördüm. Yaklaşınca beni gördü ve el kaldırarak 'Jimiiiiiin' diye bağırdı.

Gülerek ona doğru ilerledim.
"Bugün biraz geç mi kaldın sanki ?" diye sorumu yöneltirken eğilip önümdeki kuzunun başını okşadım. "Yolda gelirken Chaeyong ile karşılaştım.Onunla sohbet edebilmek için biraz oyalandım." diye cevap verdi gülerek.

"Ah siz YeongYeong ikilisi yok mu , hiç yan yana gelmiyormuş gibi bir araya gelince saatlerce konuşuyorsunuz. Halbuki okulda da berabersiniz. Yoksa başka bir işler mi çeviriyorsunuz?"  Tek kaşımı kaldırarak sordum.

Chae gülerek bana yaklaştı ve kolunu omzuma atarak yanağımdan makas aldı. "Yok be Jimin'im. Sadece birbirimizle vakit geçirmeyi çok seviyoruz . Şimdi ne yapalım biliyor musun ? Ben kuzuları ağıla götürürken sen de bana ağaçtan kiraz toplasana . Canım çekti de biraz " diyerek yavru kedi bakışları atmaya başladı.

Ben de onu kafamla onayladım ve yanağına öpücük kondurarak kolunun altından çıktım. O kuzuları ağıla doğru yönlendirirken ben de arka bahçeye yöneldim. Kiraz ağaçları buradaydı ve çok uzun oldukları için merdiven dayayıp çıkıyorduk.

Merdiveni tek kolumun altına alıp bahçeye giriş yaptım. Hangi ağaçtan toplasam diye karar vermeye çalışırken arkamdaki ağaçtan birtakım sesler geldi .Arkama döndüğümde hiçbir şey göremedim. Büyük ihtimalle bir kuştu .Önüme döndüğümde arkamda korkmamı sağlayan  büyük bir gümbürtü koptu .Korkuyla birkaç adım kendimi öne attım ve hemen arkama döndüm.

Kiraz ağacımızın orta büyüklükte bir dalı ve onun üstünde sen yerde uzanıyordun. Ağzından canının yandığına dair birkaç inleme dökülmüştü. Ben dehşete düşmüş bir şekilde sana bakarken sen bakışlarımı  farkettin ve ağzın yüzün yediğin kirazların etkisiyle kıpkırmızıyken- kulağında da bir çift kiraz asılıydı- bana kocaman gülümsedin.

Hayatıma bu şekilde girdin isimsiz kuş ve ben de verebileceğim en büyük tepkiyi verdim .Seni sevdim .

Çok heyecanlıyım  ve şimdilik kocaman bir merhaba diyorum :))

to my v'alentineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin