BÖLÜM 1

260 17 20
                                    

Saçlarının arasında rüzgar, altında sadık dostu üstü açık arabası. Etrafında nehir gibi akan, yeşilin tüm tonlarında ağaçlar... Uçsuz bucaksız yollar...

"Ah, baba ah! Hep senin yüzünden. Ne vardı bir yıl daha beklesen? Son yılımda neden?!" diyerek söylendim kendi kendine. Aslında bu kendi kararımdı ama onun katkısı çok büyüktü.

"Off, bu ne biçim bi şarkı!" Frekanslar değiştiriyor ve eğlenceli bir şarkı arıyordum.

Henüz yeni aydınlanamaya başlamış yollarda güzel bir şarkıyla ilerliyordu. Sonunda kasaba uzaktan göründü.

Uzun yıllardır düzenli olarak buraya gelsede, her yerini bilsede içini gezmezdi. Gerekte yoktu zaten. Buraya küçük kasabada vakit öldürmek için değil Büyükannesini görmek için gelirdi.

İşte yılların antikacısı- sahibi bile antikaydı. Hemen ilerisinde demode kıyafetler satan bir butik. Karşısında market ve onun yanında posthane- artık kim mektup yazıyor ki? Ufak bir sinama salonu ve birkaç ev... Ve 7/24 açık küçük marketiyle akaryakıt istasyonu.

İlerlerken çok susamış olduğunu fark ettim. Arabayı  istasyonuna yanaştırdım. Hem yakıta da ihtiyacım olacaktı. İlk kez kasabada duraklayacaktı. Öncesinde hep babasının şoförüyle geldiği için böyle bir durum olmamıştı.

Arabayla istasyona girdi ve aşağı inerek yakıtını doldurdu. Ödeme yapmak ve su almak için markete girdi.

Tezgahta uzun boylu, sarı saçlı, mavi gözlü bir oğlan duruyordu. Tahminen benim yaşlarımdaydı ama yaşına göre oldukça iri duran bir vücuda sahipti. Sportif duran yapısı bende Ragby oyuncu olabileceği hissini uyandırmıştı.

Tezgahtaki çocuk kızı görünce gözlerini hafif kısıp, onun kim olduğunu çözmeye çalışırcasına baktı. Bende bir süre çocuğa baktım. Ardından bu garip saniyeleri sonlandırmak için umursamaz bir tavırla yürümeye devam ettim.

Tam yanından geçerken çocuk "Günaydın, " dedi tereddütlü bir tonlamayla.

Bir saniye düşündükten sonra "Günaydın, " diye karşılık verdim. Atıştırmalık reyonuna giderek 2 tane çikolata aldım. Meşrubat dolaplarından da 1 şişe su aldıktan sonra kasaya geri döndüm.

Çocuk hala garip bir tavırla bana bakıyordu. Derin bir nefes aldı ve "Yolculuk mu yapıyorsunuz?" diye sordu tedirgin bir tavırla.

"Pek sayılmaz, "dedim sakin bir sesle.

"O zaman birini ziyarete mi geldiniz? Daha önce sizi hiç görmedimde."dedi, merakı artımışa benziyordu.

"Sayılır, "diyerek cevapladım. Her ne kadar karşımdaki gayet nazik olsa da uzun bir yol gelmiştim. Hem çok yorgundum hem de uykusuz. Bu konuşma biran önce bitsin istiyordum.
 
"Ne kadar kalacaksınız? " tuhaf bir umut pırıltısı vardı sesinde. 

Sonunda çocuğun merakını dindirmek için "Ben buraya taşınıyorum. " dedim, ama yaptığı ters tepti yaptı ve çocuk daha çok meraklandı.

"Gerçekten mi?"dedi şaşırmış bir tavırla.

"Evet. Neden bu kadar şaşırdın?" diye sordum. 
 
"Buraya yeni biri taşınacak olsaydı duyardım. Senin taşınacağını önceden duymamış olunca şaşırdım. Bugün mü taşınıyorsun?" dedi.

"Evet." dedim.
 
"Mereye taşınıyorsun? Evin nerede?" diye sordu.

"Büyükanneme, sahilin yanında bir evi var." diyerek sorusunu cevapladım. 

"Bir dakika Hermonie Stan'den mi bahsediyoruz? O senin büyükannen mi? Onun torunu olduğunu bilmiyordum." dedi, şaşkınlık ve merak rüzgarlarını arkasından estirerek.

BLUE MİRROR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin