Gözlerimi yavaş yavaş aralamış ve dudaklarımı yalamıştım. Göz kapaklarımı tekrardan yavaş bir şekilde kapatmış derin bir nefes almıştım.
Elimi kaldırıp saçlarıma götürdüm. Geriye doğru parmaklarım ile taramış tekrardan gözlerimi, zaten aşina olmuş odada gezdirmeye başlamıştım. Burası Jin hyungların eviydi. Genelde onlarda kaldığımda, bu odada kalıyordum. Şirin ve tatlı bir odaydı.
Jin hyung beyaz rengi çok sevdiğinden evin geneli beyaz eşyalardan ve mobilyalardan oluşuyordu. Bu odalarda diğerleri gibi beyazdı. Yatak, gardırop, komidin, halı bile beyazdı. Sadece dekorasyon amaçlı açık renklerde olan minik eşyaları odanın bazı yerlerine yerleştirilmişti.
Duvarda duran açık pembe ve açık mavi olan tablolar, masanın üzerindeki açık sarı çalar saat ve birkaç çiçek ile renkli defterler. Bu oda cidden güzeldi, içimi açıyordu.
Odayı incelemeyi bıkaraktıktan sonra -ki her geldiğimde bunu ardı ardına yapıyordum- yatakta doğrulmuş ellerimi kavaya kaldırarak vicudumu esnetmeye başlamıştım. Bir sağa bir sola giderek iyice esnettim ve ayaklarımı yataktan sallandırıp vicudumu o sıcacık olan yataktan çıkarmış, ayağa kalkmıştım.
Banyoya gitmek için odanın kapısını açtım ve esneyerek bir adımımı attım. Atar atmaz burnuma gelen leziz kokular ile dudaklarımı yalayıp gülümsedim. Jin hyung yine çok güzel bir kahvaltı hazırlamıştı. Koşarak lavaboya girdim ve işimi halledip iyice ellerim ile yüzümü yıkadım.
Yanda duran askıdaki havluyu elime almış, yüzüm ile ellerimi güzelce kuruladıktan sonra tekrar yerine asmıştım. Aynada son bir kez kendime bakıp saçlarımı düzelttim. Sırtım artık çok fazla ağrımıyordu. Rahatça hareket edebiliyordum fakat Jin hyung yine bana bebekmişim gibi davranmaktan vazgeçmiyordu.
Küçük adımlarla banyodan çıkıp yatağa ilerledim. Yatağı güzelce düzeltmiş kendimi adadan dışarıya atmıştım. Duvardaki tablolara bakarak merdivenlere yöneldim. Merdivenler duvarlar yerler heryer beyazdı. Ev olduğundan iki kat daha büyük, geniş ve huzur verici gözüküyordu.
Aslında Namjoon hyung beyaz rengi pek sevmezdi. O genelde siyah takılırdı. Jungkook'un abisi olduğu için ve bizde Jungkook ile çok uzun zamandır arkadaş olduğumuz için Namjoon hyungu çok iyi tanıyordum.
Evde sorun olduğunda, Jungkook'a söylemek istemesemde beni çok iyi tanıdığını söyleyip hemen bir sorunum olduğunu alıyordu. Bu yüzden onlarda kalmam için bana ısrar ediyor ve beni kendi evlerine çağırıyordu.
Namjoon hyung ile Jin hyung ise uzun süredir beraberlerdi. Aslında bakarsanız Jin hyung Namjoon hyungdan iki yaş daha büyüktü. Ama bu aralarında ki aşka asla ama asla engel değildi.
Jin hyungun anlattıklarına göre, Namjoon hyung ile lise döneminde tanışmışlar. Namjoon hyung daha lise ikinici sınıfa gidiyormuş. Bir gün ikisininde beden eğitimi varmış. Namjoon hyung basketbol oynarken Jin hyungu görmüş ve görür görmez ona aşık olmuştu. Jin hyungunda Namjoon hyungdan bir farkı yokmuş.
Daha sonra ise görüşmeye başlamışlar ve birbirlerine tamamen aşık olmuşlar. Jin hyung Namjoon hyung için evlerinin yakınında olan bir üniversiteye gitmiş. Namjoon hyungda liseyi bitirir bitirmez Jin hyung ile aynı okulda olabilmek için zorda olsa o üniversiteyi kazanmış ve orda okumaya başlamış.
Daha sonra ise geldikleri yer tam olarak burası. Nişanlandılar ve gayet mutlu bir hayat sürüyorlar. Düğünlerine ise çok bir zaman kalmadı.
Başımı sallayarak daldığım düşüncelerden çıktım ve kendi kendime gülümsedim. Aşşağı kata indiğimde hemen mutfağa doğru yöneldim. Jin hyung kahfaltı hazırlıyor Namjoon hyung ise ona gülümseyerek yardım ediyordu. Ah çok ama çok tatlıydılar. Bende onlar gibi olmak istiyordum ileride. Ama sanırım bu çok ama çok büyük bir hayaldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOUNDARY [yoonmin]
Fanfiction" Hadi ama Park Jimin benimle motorun üzerinde sevişmek istemez misin? "