İki Çay

210 12 11
                                    

Yolda yürüyordum. Yüzümde harika bir gülümseme ve özgüvenimin tam olduğunu belirten düz omuzlar bana eşlik ediyordu. Güneş batarken ben hala yürüyordum. Tüm bedenimi taşıyan bacaklarımı bile umutsuzluğumun içinde savunmasız bırakmak istercesine. Belki de gerçekten istiyordum. Acının üzerini acıyla kapatmak... Bilmediğim yollarda tanıdık teselliler arayacak kadar çaresizdim. İçimde diğer duygulara dair hiçbir şey kalmasın istiyordum belki de. Fakat karanlık kendini göstermeye başladığı her an omuzlarım düşüyordu benden izinsiz. İnsanların beni daha az fark etmesinden dolayıydı belki de tüm bunlar. Fakat ben böyle bir karanlık istemiyordum. Ben beni insanlardan değil, beni benden saklayan bir karanlık istiyordum.

Aniden başlayan bir yağmur tüm bedenimi ele geçirdi ve düşen omuzlarıma suratımda eşlik etmeye başladı. Etrafımda gördüğüm insanlar yağmurdan kaçmak için aceleci davranıyorlardı. Ben ise bilmediğim bir yerde o kadar rahattım ki yağmurun bedenimden kayıp gitmesine izin verdim. Yağmurla birlikte başlayan gözyaşlarımı tüm yağmur yıkasın istiyordum. Bugün hayatımın en büyük darbelerinden birini almıştım. Aylardır sevgisine inandığım birinden ayrılmıştım ve bu kişi bugüne kadar beni hiç sevmediğini söylemişti. Böyle düz deyince kolay değil mi? Aslında değildi çünkü bu sadece bir aşkla gelen kalp kırıklığı değildi. Bu kandırılmaktı, bu ihanetti, bu barındırdığın tüm duyguların hiçe sayıldığını öğrenmekti. Karanlığın sakladığı değilde karanlığın yüzüne vurduğu her şey sandığın hiçlerdi.

Yağmurun sesimi bastırması ve yağmurdan kaçan insanların sokağı boşaltması rahatça adım atmamı sağlarken sarsılmamı sağlayacak şekilde birine çarptığımı hissettim.

“Kusura bakmayın.” Diyerek arkamı yürümek üzere döndüm.

“Sen ağlıyor musun?” diyerek önüme geçmişti adam ve bana bakıyordu. Gülümseyerek ona karşılık verdim.

“Yağmurdan dolayı yanlış anlamış olmalısınız. Tekrardan kusura bakmayın.” Dedim.

“Yağmurun göz kızartıcı bir etkisi olduğunu bilmiyordum doğrusu.” Diyerek lafını kanıtlamaya çalışıyordu. Yüzüme bakışı bir cevap istediğinin kanıtıydı. En sonunda pes ettim.

“Her neyse.” Yürümeye başlamıştım fakat o yanımda yürüyerek benimle konuşmakta ısrarcıydı.

“Ailenden biri mi öldü?”

“Hayır.”

“Bir sevgili, arkadaş felan mı öldü? Ya da işinle ilgili bir sorun mu çıktı?”

“Hayır?”

“O zaman kendini yalnız hissettiğin bir depresyon? Ya da maddi sıkıntı?”

“Sayılmaz. Başka sıralayacağın bir şey yoksa evime gitmek istiyorum.” Dedim. Adam sırıtarak;

“Yağmurdan dolayı olamaz çünkü ıslanmak kendi tercihin gibi duruyor. Gerçekten psikolojik sorunları olan birisin.” Dedi ve arkasını dönerek ters istikamette yürümeye başladı. Bu adamın kim olduğunu, ne istediğini, onunla neden muhattap olduğumun cevaplarını gerçekten bilmiyordum ama garip bir şekilde bu iyi gelmişti. Yine de ona bir cevap vermeme engel değildi. Arkasından yağmurun sesini bastıracak şekilde bağırdım;

“Asıl sen bu yağmurda tanımadığın insanların işlerine burnunu sokup sırılsıklam olan bir delisin.” Fakat o arkasını bile dönmeden el sallarak bana karşılık verdi. Ana yola çıkarak bir taksi beklemeye başladım. Eve giderek kendimi uykunun kollarına bırakmak istiyordum. Biraz daha beni terk eden şahsı düşünmeye devam edersem gerçekten psikolojik sorunları olan biri haline gelecektim. Eve gider gitmez üzerimi değiştirerek sıcak bir duş aldım ve her ihtimale karşı bir nane limon içip, yorganı başıma kadar geçirecek şekilde yatağıma uzandım. Uyku. Tek ihtiyacım olan şey buydu.

İKİ ÇAY [TEK BÖLÜM]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin