selam.
_______
"Bizi yaralarsanız kanamaz mıyız?
Bizi gıdıklasanız gülmez miyiz?
Bizi zehirlerseniz ölmez miyiz?
Ve bize karşı yanlış davransanız,
intikam almaz mıyız?"The Pianist, Adrien Brody, Roman Polanski.
__________
Psikiyatri bölümü asistan doktorlarının kahve odasında çözdüğüm bulmacanın ortalarına gelmiştim. O zamanlar Kore'ye döneli iki yıl oluyordu. Boston'daki bir yıllık ihtisasımı tamamlayıp üç yıl sözleşmeli görevimi yapıp Kore'ye dönmüştüm. Seul'ün merkezindeki yerel devlet hastanelerinin birinde asistan doktor olarak çalışmaya başlamıştım. 28 yaşında psikiyatride kendimi daha çok geliştirmiş biriydim.
O günkü uzman doktor Jung Hoseok'tu ve şimdi dışarı çıkmak üzereydi. Bense 11 saattir görev başındaydım ve daha 13 saatim vardı. O sırada hoparlörden tanıdık bir anons eduyduk: "Psikiyatri 6 no'lu odaya." Güvenlik görevlileri yeni gelen birini özellikle taşkın gördüklerinde hastayı hemen 6 no'lu odaya alırlardı. Delişmen hasta buraya kapatılarak gözetim altında tutulurdu.
"6 numaralı oda, Sıra sende Kim." dedi Hoseok.
"Ah, en sevdiğim şey" dedim.
"6 numaralı odanın berbat bir şey olduğunu düşünüyor olabilirsin ama inan bana... Gerçekten de öyle" dedi Hoseok alaycı bir gülümsemeyle.
"Yok canım, çocuk oyuncağı benim için" dedim, bir yandan evhama kapılarak.
"Merak etme, seni beklemeyiz" dedi Hoseok,
arkamdan.Acil servise girdiğim sırada birkaç hemşire telaşla yanımdan geçti. Koridordaki sedyelerden birinde ağlayan bir çocuğun bandajını saran cerrahi asistanının yanından geçtim. Bir başka doktor bağırarak acil destek arabası istedi. Acil servisde inleyen hastalardan, hemşirelerden ve asistan doktorlara emirler yağdıran görevli doktorlardan oluşan bir kakafoniydi. İşte size tipik bir çarşamba akşamı.
Kalbim küt küt atmaya başladı. Bu yeni hastayla tanışmaya hevesliydim ama bir yandan da korkuyordum. 6 no'lu oda bazen ürkütücüydü, hemen her zaman zorluydu ve hiçbir zaman sıkıcı değildi, 6 no'lu oda çağrısı her anlama gelebilirdi; cebinde kebap şişi saklayan ajite bir şizofrenik katil, bir şişe Valium gizleyen intihara meyilli bir bipolar veya çekilme yaşayan ve üstünüze kusmak üzere olan bir eroin bağımlısı...
Tıp eğitimindeki talihsiz ama geleneksel bir geçiş töreni yüzünden en az deneyimli doktorlar -örneğin ben- en zorlu ve mücadelesi güç hastalarla boğuşmak zorundaydı. İmkansız gibi görünen durumlarla başa çıkabilmek için ben genelde kitap bilgime başvurur, hastaları resmi ve klinik bir tarzda tedavi etmeye yönelirdim.
Freud olsa hastalarıma yardım etmek isteme ama zarar vermek istememe yönündeki kaygımla baş etmede entelektüalizmi bir savunma mekanizması olarak kullandığımı söylerdi. Ne de olsa her doktor gibi beni de muazzam bir bilgiyi basit bir tanıya ve tedavi planına dönüştürmek gibi göz korkutucu bir görev bekliyordu.
O günlerde hangi savunma mekanizmasını kullanırsam kullanayım, arada bir insancıl tarafım ortaya çıkıveriyordu ve sanırım hastalarıma en çok faydası dokunan anlar da bu empati anlarıydı. Kariyerimin ilerleyen safhalarında daha çok deneyim ve özgüven kazandıkça hastalarımı dinleme ve anlama konusunda daha iyi bir noktaya geldim.
6 no'lu odanın dışındaki hemşire bölümüne vardığımda öyle gergin ve telaşlıydım ki başhemşire Lee Hyona alnımı silmem için bana bir peçete uzattı. Hyona 12 yıldır acil servis hemşireliği yapıyordu ve benim gibi yüzlerce çaylak asistan doktorun 6 no'lu oda ile mücadele edişine tanıklık etmişti. 30'lu yaşlarında, boşanmış ve çok hoş bir kadındı. Genel hoşluğun ve alaycılığın mükemmel bir dengesine sahipti. Ondan ayrılan insan tam bir ahmaktı.