Kurt kuzuyu, aslan ceylanı affetmemişti. Sinsice avına yaklaşmış boş bulunduğu anda saldırmıştı üstüne...
Üstünde krem renk ince kumaş paltosu, başında fötr şapkası, elinde keman çantasıyla ağır ağır yürürken önünden geçtiği bakkala selam verdi. Biraz ötesinde dükkanının camından dışarı bakan berbere de selam verdi selam aldı.
Hava soğuk, çok soğuktu. Bu kadar insanın dışarıda ne işi vardı? Nereyeydi bu koşuşturma. Hımm! Akşamüstüydü ve işten çıkmış evlerine gidiyor olmalıydılar tabi ki. Başını kaldırıp gökyüzünü izledi kısa bir an. Kar yağdı yağacaktı. En sevdiği havalar. Yürümeye devam etti.
Çarşının ortasında durdu. Dizini yere koydu. Kemanı çantasından çıkarırken yine o mendebur adamla göz göze geldi. Kamburu çıkmış, avurtları çökmüş, gözünün feri kaçmış adam yine karşıdan onu izliyordu. Dik dik bakarsam gider diye düşündüğünden öylece baktı. Gitmedi. Kafasını tekrar işine çevirince tekerlek seslerini duydu. Nihayet o da işine dönmüştü.
Kemanını çıkarıp ayaklandı. Çenesini kemana dayarken gözleri kendiliğinden kapanmıştı bile. En sevdiği nağmelere kapıldı gitti yine uzaklara... huzur oradaydı işte. Alkış tufanı ile gözlerini açtı. Her zamanki gibi şapkasını çıkarıp reverans yaptıktan sonra para toplamak için şapkasını öne doğru uzatınca yine onunla gözgöze geldi. Sağına soluna bakındı kimse yoktu. Ona mı çalıyordu yani?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Penaber
General FictionZaman değişti, mekan değişti, çağ atlandı küçük tek katlı evlerde sürdürülen sade yaşamların yerini modern hayatlar aldı, bir nesil ölüp toprağa karıştı yeni canlılar hayat buldu ama zulmün adı da tadı da rengi de hiç değişmedi. Acı ve kırmızıydı...