Lise 3. Sınıfa gidiyordum, bu sabah yastığımın başucuna bırakılan bir kağıt parçasını hissettim ne olduğuna bakmak için hemen uyandım. Üzerinde GÜNEY KORE- SEUL yazan bir uçak bileti ilk başta ne olduğunu anlayamamıştım fakat tekrar okuyunca gerçek olduğunu anladım. Hemen annemin yanına gittim ve anne bu ne? sahte bir bilet mi ? diye sorularımı ardı ardına yapıştırdım annem ise
"Kızım senin Kore merakından artık gına geldi üniversite bitene kadar orada oku en azından dil öğrenirsin" demişti. Ben bunları duyduktan sonra havalara uçtum artık bende Kore hayalimi gerçekleştiriyordum artık bende Kore'ye gidiyordum.
Yaz tatilinin bitmesine sayılı günler kalmıştı okula gitmiyorduk doğal olarak arkadaşlarımla vedalaşmam lazımdı hepsine whatsapp'tan mesaj attım ve bir kafe de buluştuk. Buluşma nedenimizi ve artık Türkiye'de olamayacağımı, son kez vedalaşmak istediğimi söyledim. Buna en çok üzülen hiç şüphesiz Esra oldu. Esra benim en yakın arkadaşımdı ondan gizlim saklım yoktu tuvalete bile gitsem haberi olurdu. Son kez sımsıkı sarıldıktan sonra vedalaşmamızı bitirdik. eve hızlı bir şekilde gittim ve bavulumu hazırladım pasaportum yoktu fakat akşam babam eve geldiğinde onu da alıp gelmişti.
Ah ailemden uzakta kalmak zor olacaktı ama hayallerimin peşinden gidiyordum işte. Eşyalarımı hazırladım bavuluma makyaj malzemelerimi ve günlüğümü koydum. Orada yaptıklarımı yaşadığım anıları yazacaktım nede olsa, yanıma almazsam olmazdı. Ve en çok ayakkabılarımı sığdırırken zorlanmıştım topuklu ayakkabılar çok yer kaplıyordu maalesef bende çözümü ikinci bir bavul kullanarak buldum. Artık uyumam gerekiyordu telefonumu şarja taktım ve sabah 6'ya alarmı kurdum, saat 9'da uçak kalkacaktı anca yetişirdim.
Sabah olduğunda annem bir yandan ağlıyor bir yandan bana yemek yedirmeye çalışıyordu. ''anne niye ağlıyorsun ölüme gitmiyorum ya'' dedim. "Ne yapayım kızım seni kim bilir kaç ay sonra burada göreceğim. Baban da senin yanında fazla duramayacak zaten" dedi. Doğru ya babamda yanımda fazla kalamayacaktı sadece 3 gün, okul ve kalacak yer için. İş yerinden fazla izin alamamış ne yapsın buna da şükür, en azından yalnız ayak basmayacağım o topraklara.Evden çıktık uçağa bindik her yerde çekik gözlüler var beni bir heyecan bastı tarif bile edemiyorum. Korece olarak kemerlerinizi bağlayın diyor ardından İngilizce telaffuz etse de babam anlamamış olsa gerek:'' kızım ne diyorlar? '' '' babacım kemerlerinizi bağlayın diyorlar'' diye söyledim.
Sonunda uçaktan indik Seul'un kalabalık sokaklarındaydık, o kadar mutluydum ki elimden gelse kahkaha atarak bütün Seul'ü dolaşırdım. Tabi böyle bir çılgınlığı yapmadım. Bir yurt bulduk yurt müdürü ne Türkçe nede İngilizce bilmediğinden dolayı sıkıntı çektik biraz tabi benim az çok Korece bilmem sayesinde bunu da atlattık ve yurda kaydoldum.Okula gelirsek o işi babam İstanbul'da iken halletmişti zaten sadece bir iki evrak vermek için uğradık. Tabi ben okulun nasıl olduğunu bilmiyordum bu sayede öğrenmiş olacaktım. Okula girmemle ağzımı açmam bir olmuştu bu kadar büyük bir okul olamazdı. Kocaman bir bahçesi var yanında spor salonu okul kadar olmasa da o da baya büyüktü. Kiraz ağaçlarının yanındaki banklar ve küçük bir gölet... babam kim bilir ne kadar para ödemiştir buraya onun hakkını nasıl ödeyeceğim gerçekten bilmiyorum.
Kahvemi elime almış kiraz ağaçlarının çevresinde dolaşıyordum ta ki arkamdan bir salağın çarpmasıyla. İçtiğim kahve elime dökülmüş ufak çaplı bir yanma olmuştu, Allah'tan aşırı sıcak değildi. "Mal mısın ya" dedim tabi Kore'de olduğumu unutarak. Kimin olduğuna bakmak için arkamı döndüğümde o hızlıca geri dönmüş koşuyordu. Demek ki burada da Türkiye'de ki mallar kadar geri zekalı insan varmış. Neyse ki bu kızgınlığım çabuk geçmişti daha fazla oyalanmamak adına babamın yanına gittim babam elime bir kart verdi ''al bu öğrenci kartın artık sende buranın bir öğrencisisin'' dedi. Ben sevinçten ne yapacağımı bilemedim ve zıplamaya başladım bir çocuk edasıyla ^^
Babam bir otele ben ise yeni kayıt olduğum yurda gittim. Bu yurt da gayet güzeldi tek kötü tarafı biraz küçük olmasıydı en azından kafamı sokacak bir yerdeyim daha da önemlisi Koredeyim! benim bulunduğum oda 4 kişilikti acaba oda arkadaşlarım kimlerdi nasıl insanlardı onlarla anlaşabilecek miyim inşallah benden anlayan bir Türk çıkar karşıma diye dua ederken kapı çalındı ve içeriye bir kız girdi. Hiç Korelilere benzemiyordu yoksa dualarım kabul mü oldu?
"Merhaba bende bu odada kalıyorum adım ceren" dedi Korece olarak. Tabi ben hemen atılarak '' yoksa sen Türk müsün?'' dedim oda ''evet'' dedi keşke Allah'tan başka bir şey isteseydim dualarım kabul oldu. Beraber uzun bir sohbete daldık. Ben üst ranzada o da alt ranzada uyumaya karar verdik. İşte Kore'deki ilk günüm bu denli güzel geçmişti.
Sabah olduğunda beraber yemekhaneden yemek yedik. Babam gelmişti bu gün Seul'ü keşfe çıktık ne var ne yok diye ilk iş olarak sokak satıcılarının sattığı balık kekinin tadına bakmaktı. açıkçası babam yerken çok şüphelendi ''ya domuz etiyse ya domuz yağı varsa...'' diye diye bir ton şey sıraladı satıcıyla konuştum ve içinde sadece haşlanmış balık ve çeşitli baharatlar olduğunu öğrendim ve afiyetle yedim. Aynı hissi babamda hissetmiş olacak ki oda baya bir yemişti :D bir kaç yer daha gezdikten sonra akşam olmuştu ve babam : ''kızım benim bu gün Türkiye'ye gitmem lazım kusura bakma işte aksamlar olmuş acil aradılar'' dedi bu durum çok üzülmüştüm çünkü babamı kim bilir kaç ay göremeyecektim erkenden ayrılmak zorunda kaldı.Babamla beraber hava alanına gittim onu yolcu ettim. anneme iyi bakmasını söyledim ve ben yalnız başıma yaban ellerde kalmıştım. Otobüse bindim ve yurdun önünde indim. Yurdun dibinde otobüs durağının olması çok iyi bir şeydi. Hemen odama geçtim ve üstümü değiştirdim ben vardığımda ceren çoktan uyumuştu. Bende hemen uykuya geçtim.
Sabah olmuştu elimi yüzümü yıkadım güzel bir etek ve tişört giydim birazda makyaj yapıp cerenle beraber yemek yemeye indik kahvaltıda yeşil çay ve omlet vardı. Aslında bu yemekler bizim kahvaltılarımız gibiydi o yüzden pek yabancılık çekmedik cerenle sohbet ederek yemeğimizi yedik. Okulların açılmasına 1 hafta kalmıştı, kitap ve üniforma almam lazımdı babam bana bir miktar para ve ne olur ne olmaz diye kredi kartını da vermişti alışveriş kısmını karttan yaptım nakit lazım olabilir diye. İlk işim kitapları almaktı kitapçıya gittim ve dediğim kitapları hepsini elime tutuşturdu bir ton kitap olmuştu zar zor taşıyordum. Karşıdan gelen birisi bana çarptı ve elimdeki kitapların hepsi düştü. "YA!"diye bağırdım. O da umursamadan bastı gitti çok sinir olmuştum. yüzünü net olarak görebilmiştim. yakışıklıydı ama insan değilmiş dedim ve umursamadım. Kitapları aldım ve çıktım.
Sıra üniformada idi, işte en eğlenceli kısım kıyafet alacaktım. Üniforma da olsa sonuçta bir kıyafetti. Ve alışveriş yapmaya bayılan birisi olarak keyifle alacaktım. Bana olacak formları elime aldım tam kabine giderken birisi yine çarptı Allah'ım bu gün bütün herkes neden bana çarpıyor bir baktım o kitapçı da ki çocuk. '' YA! bana bak ikidir çarpıyorsun bari özür dile'' dedim artık Koredeydim ve Türkçe konuşmazdım bu yüzden Korece söyledim. '' uff git başımdan işim var benim'' dedi bende karşılık olarak ona sert bir omuz attım. ''YA'' dedi '' ne var ödeşmiş olduk şimdi'' dedim. umarım bu çocuğu son görüşüm olur dedim içimden.
- Bu hikayeyi yaklaşık 3-4 yıl önce yazmaya başlamıştım; sınavlardı, üniversite hayatıydı derken bitirmek nasip olmadı. bu hikayeyi yazmaya eğlence amaçlı başlamıştım, pek fazla edebi bir şeyler bulamayabilirsiniz sonuçta fan-fic :) umarım beğenirsiniz.
-yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın ^_^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7+1 Bangtan boys
FanfictionTek hayalim kore topraklarına ayak basabilmekti, şimdi ise 7 yakışıklı erkekle beraberim bu hayalden de öte...