Şimdi kendini kaybediyordu.
Otel odasının kapısı, diğer taraftan yüksek sesle vuran bir şeyle sarsıldı, içeride sesler yükselmişti ama kelimeler seçilemiyordu. Belki de bir süreliğine koridorda takılsam daha iyiydi. Cazip bir düşünceydi. Tüm bu olanları başıma kendim açmıştım, haftalar önce çekip gitmeliydim.
Fazlasıyla dolgun ücrete rağmen, gerçekler ortadaydı, bu iş yürümüyordu. Fakat işi bıraktığımı söylemek için ağzımı her açtığımda, ağzımdan tek kelime çıkmıyordu.
Açıklayamıyordum.
"Selam." Rose üzerinde sade bir siyah elbiseyle bana doğru ilerliyor ve bana parmaklarını sallayarak gergin bir şekilde selam veriyordu. Sarı saçları şık bir topuz yapılmıştı.
"Merhaba."
"Hakyeon onunla konuşuyor."
"Tabii." Geleneksel davranıp ben de takım elbise giysem daha iyi olurdu sanırım.
İstediğim en son şey bunun gibi bir günde Jongin'i utandırmaktı. Tek sorun Incheon'da kış aylarının donduracak kadar soğuk olmasıydı. Benim gibi sıcak seven biri için yeterince kalın çorabı henüz üretmiyorlardı.
Grup ve ekibi bir haftadır buradaydı ve Jongin'in ruhu geldiğimizden beri kapkaranlıktı. Normalden bile beterdi. Taemin'in annesi kanserle savaşında yenik düşmüş ve dört gün önce hayatını kaybetmişti.
Anladığım kadarıyla Sue, Kim kardeşler için bir nevi cici anne gibiydi. Gezegende yer kaybından fazla bir şeye varamayan kendi anneleri onları genç yaşlarında terk etmişti. Sue ile sadece birkaç kere karşılaşmıştım. Çok iyi birisi olduğuna kimse itiraz edemezdi.
Biraz daha kısık sesli bağrışma. Bir başka gümbürtü.
"Sanırım kahvaltı için çıkmamalıydım."
Kahve, kızarmış ekmek ve bir insanın ihtiyacından fazla akça ağaç şurubu midemde buruluyordu. Kendini rahatlatmak için yemek yeme çabası, berbat bir şeydi.
"O spor salonundan dönmeden geri gelmiş olacağımı düşünmüştüm."
"Her zaman ona göz kulak olamazsın."
"Bunu denemek için para alıyorum." Omuz silktim. "Tanrı yardımcım olsun."
"Ve eğer bunu yapsaydın, canını sıktığın için seni kovardı. Diğer hepsine yaptığı gibi. Ona biraz nefes alabileceği bir alan tanımak iyi bir şey." Rose, odadan gelen başka bir güçlü şangırtıyla olduğu yerde sindi. "Genellikle."
"Hımm."
Jongin benden önceki beş kişinin hepsini de kovmamıştı, bazılarını nazikçe işi bırakmaya zorlamıştı. Ya da en azından olanları bu şekilde açıklıyordu. Ama Rose'yi düzeltmekle vakit kaybetmedim.
"Hakyeon onu sakinleştirecektir," dedi Rose, sesi kendinden emindi.
Bu çok tatlıydı; kocasına bu şekilde, adeta bir kahramanmışçasına tapıyor olması. Bir sevgiliye en son ne zaman bu kadar inandığımı hatırlamıyordum bile. Hakyeon ve Rose altı ay önce alkolün su gibi aktığı bir Seul gecesinde evlenmişlerdi. Bu durum medyada uzun süre yer almıştı.
Anlaşılan kaçırılmayacak bir hikâyeydi; gerçi ben henüz hepsini dinleme fırsatı bulamamıştım. Rose, kendisi, eşi ve arkadaşlarıyla dışarıya çıkmam için beni de birkaç kere davet etmişti ama ben başarıyla bahaneler uydurmayı başarmıştım. Bu çok güzel bir hareketti ama kayınbiraderi için çalışırken onlarla takılmak bana pek de doğru gelmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My rockstar boyfriend|| KaiSoo
FanfictionAteşli rock yıldızı ile maceraya hazır mısınız?