Have you got colour in your cheeks?
Yanaklarında kızarıklık mı var?
Do you ever get the fear that you can't shift the tide
Gidişatı değiştirememe korkusuyla doldun mu hiç?***************************************
Yemek yapıyorum. Düşünüyorum. Sanki düşünceler kafamı o kadar ağırlaştırmış ki, zar zor taşıyorum. Bu ağırlığı fiziksel olarak hissedebiliyorum. Aklımdakiler, her tarafıma baskı yapıyor. Gözlerim kırpılmak için fazla yorgun. Başım çok ağrıyor. Müzik dinlemek istiyorum, sözlerde kendimi görmek istiyorum, ama en ufak bir ses bile kulaklarımı ağrıtıyor. Ben böyle değildim. Ben böyle hayal etmedim. Hiçbir kız böyle hayal etmezdi. Hele ben... Ben her gün gelecekte nasıl olacağımı hayal ederdim. Kiminle olacaktım? Ne iş yapıyor olacaktım? Bana böyle öğretilmişti: kariyerime başlayacak, biriyle evlenecek, düzenli bir hayata sahip olacaktım. Asla uçarı bir kişilik olmadım. Dışa dönük ve başarılıydım. Mantıklı bir insandım ama duygusal yanımı kontrol edemiyordum... Her şey bu yüzden olmuştu zaten. Hayatım kontrollü bir şekilde ilerlerken bir hata yaptım. Tam bir aptaldım. Bana öğretilen her şeyin dışına çıktım.
Fırının sesiyle kendime geldim. Daha fazla düşünmek istemiyordum. Fırın ısınmıştı, sosladığım karnabaharları fırına koydum. Onlar pişesiye duşa girmeye karar verdim. Ne olursa olsun sanırım içimde bir yerlerdeki o duygusal kız benimle kalacaktı. Yemekten önce ütü yaparken biraz terlemiştim ve ona kötü kokmak istemezdim. Ben pek koku alabilen değildim, bu yüzden en ufak şüphemde duşa girmek zorunda kalıyordum çünkü kendi kokumu bile buram buram kokmadıkça alamıyorum. Ona her gün attığım tek bir mesajı attım. "Bir ekmek." Odamıza eşyalarımı almak için girdiğimde yerdeki kıyafetleri gördüm. Kıyafetlerini. Derin bir nefes alarak yere oturdum ve teker teker temiz mi pis mi olduklarını anlamaya çalıştım. Bu tişörtün üzeri pislenmiş, kirli. Bunu yeni yıkamıştım, temiz. Kalan kıyafetler hakkında bir fikrim yoktu, kollamayı denedim. Biraz onun gibi kokuyorlardı. Omuzlarım düştü. Neler oldu bize böyle? Derin bir nefes alıp tekrar koklamaya çalıştım. Yok, kirli ya da temiz olduklarını anlayamayıp çoğu zaman olduğu gibi garanti olsun diye hepsini tekrar yıkamaya karar verdim. Resmen bir duyum yarım çalışıyordu. Hepsini kire atıp duşa girdim. Hâlâ onun için güzel kokmak istiyordum. O rahatsız olmasın, hakkımda kötü düşünmesin... Duştan çıkıp saçlarımı taradım ve bu sefer topuz yapmak yerine ördüm. Saçımı açınca güzel görünecekti. Ama saçımı kurutmak istemediğim ama hasta da olmak istemediğim için çekmeceden onun berelerinden birini aldım. Benim de vardı ama, işte. Hâlâ bildiğiniz gibi bir umutsuz vakayım. Gidip karnabaharları fırından çıkardım. Hepsini büyükçe bir tabağa koydum. Hâlâ gelmemişti. Derin bir nefes alıp dünden kalan birkaç parça ekmeği çıkardım ve çorbamı da alıp yemeğime başladım. İçimdeki bıkkınlık büyürken telefonumu çıkardım ve bir video açıp onu izleyerek yemeye başladım. Video biraz aklımı dağıtmıştı ve izlerken gülmekten kendimi alamıyordum. Karnabahardan tabağıma biraz alırken dalgınlıkla yarısını yediğimi fark ettim. Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar yemiştim, ama o eve yorgun aç gelecekti ve her zaman ona bıraktığım birkaç porsiyonluk yemeği bitmiş bulurdum. Moralim de düzelmişken başka bir yiyecek daha yapmaya karar verdim ama ay sonu gelmişti, dolapta biraz yumurta, yağ ve meyve gibi birkaç şey dışında pek bir şey yoktu. Eh, yemeğe yağda yumurta yapamayacağıma göre bir tatlı yapmaya karar verdim. Fırını ön ısıtma için açtım. Vicdan azabı çekiyordum ama artık düzelmemin ve her şeyi bu kadar düşünmeyip çözüm odaklı olduğum zamanlara dönmeye karar vermiştim. Önce basit çikolata parçacıklı bir kek yaptım ve ne zaman aldığımı hatırlamadığım tart kalıbıma döküp fırına attım. Çekmecede bir şekilde biraz nişasta kalmış olmasını tüm kalbimle umarak açtım ve bir kavanozun içindeki beyaz tozu görünce sevinçle yerimde zıpladım. Muhtemelen nişastaydı ve evet ben de muhtemelen deliriyordum. Birkaç saat önce kötü olup şu an iyi olmak tam benlik bir davranıştı zaten. Pişen kekimi fırından çıkarttım ve soğumasını beklerken bilgisayarı odadan alıp mutfak masasına koydum ve muhallebiyi yapmaya başladım. Kıvamını tutturamamış olmayı umursamayarak soğuyan kekin üzerine döktüm ve üzerine meyve dilimleri yerleştirdim. Şu sınırlı malzemelerle basit ama güzel bir şey ortaya çıkardığım için kendimle gurur duydum. Bir şeyler başarmanın nasıl hissettirdiğini hatırlamıştım sanırım. Eserime gururla bakmayı bırakıp onu dolaba koydum ve bilgisayarın başına geçtim. İş ilanlarına bakıyordum. Part-time bir iş bulsam iyi olacaktı. Birkaç yeri not alıp derin bir nefes bıraktım. Gözlerimi ovuşturup oflayarak bilgisayarı kapattım. Hava iyice kararmıştı ve hâlâ ortalarda yoktu. Pes edip yatmaya karar verdim. Her gün onu kapıda karşılardım, selamlaşırdık. O yemeğini yerken ben yatardım ve kahvaltıya kadar bir daha konuşmazdık. Sanırım ikimiz de ne konuşmamız gerektiğinden emin değildik. Gidip yatağa yattım. Bazı şeylerin değişmesi gerekiyordu. Madem olan oldu, biz evlendik; bu durumu kabullenme vaktimiz gelmişti. Bunları düşünürken giriş kapısının açıldığını duydum. Her zamankinin aksine kapıya gitmedim. Hem mayışmıştım, hem de içten içe yokluğumu fark etsin istiyordum sanırım. Ayakkabılarını çıkardığını tahmin ettiğim bir süre ses gelmedi, ardından kapı kapandı ve ayakkabı dolabının açılıp kapandığını duydum. Bu beni gülümsetti. Her gün ben elinden alıp koyardım, acaba her zamanki yerine mi koymuştu? Fark ediyor muydu onunkilerin sağda, benimkilerin solda olduğunu? Montunu benimkinin yanına mı astın? Atkını da montunun koluna koydun mu her zaman özenle yaptığım gibi? Kapının altından ışık geliyor, salonun ışığını yaktın, ama hemen kapattın. Beni mi arıyorsun? Bugün adımlarını zar zor duyuyorum, daha erken yattığımı anlayıp yavaş mı yürüyorsun? Odanın kapısı yavaşça açılırken gözlerimi kapattım, kalbim hep hızlı atıyordu. Biraz sıcakladığım için örtüyü yarım örtmüştüm. İçeri girdi ve yavaşça kapıyı kapattı. Dolaptan temiz kıyafetler alıp yatağa koyduğunu duydum. Sonra üzerim örtüldü. Üzerimi örttü... Nefeslerim hızlandı. İstemsizce umutlandım. O üzerini değiştirirken sakinleşmeye çalışıyordum. Odadan çıkmasını beklerken yatak örtüsü aralandı ve yatağa yattı. Bugün yemek yemeyecekti demek ki. Acaba dışarıda mı yedi diye düşünürken nefesimi tuttuğumu fark ettim. Yavaşça verip tekrar nefes aldığımda fark ettim. Nefret ettiğimi biliyordu ama yine leş gibi sigara kokuyordu...