Sabah saat 10 suları kafa dinlemek için bir yandan yavaşça yürüyor, bir yandan kulaklığımı çözmeye çalışıyordum.
Sonunda başardığımda zaferle gülümsedim. Gülümsemek için küçücük bir neden yeterliydi aslında, insanlar ne diye bu kadar bitmiş gibi davranıyorlardı?
Kulaklığı ilk önce telefonuma ardından kulağıma taktım ve slow bir müzik açtım. Bu aralar Emre Aydın'a takmış durumdaydım, şarkılarında kendimi buluyor, biraz daha derine iniyordum ruhumda.
Sahil yolundan, denizin kokusunu ala ala hiç acele etmeden yürüyordum. Zamanın da fazlasıyla acele etmiştim ve artık sakinleşme zamanım gelmişti.
Fark etmeden sahil boyunca yürüdüğüm 15 dakika sonunda birine çarptığımda zaten güçsüz olan bedenim ve ayaklarım beni daha fazla tutamadığı için yere düşüverdim.
Dizlerim acıdı, avuç içlerim acıdı ama buna rağmen ayağa kalkmaya çalıştım. Bana çarpan kişi kollarımdan tutup kaldırdı beni.
"İyi misin? Çok özür dilerim benim hatam, sadece gözlerim dalmış."
Duyduklarımı kestiremedim tam, kulağım acı bir şekilde çınlamaya başlamıştı. Beni yürütmeye çalıştı ama zaten güçsüz olan bacaklarım yara alınca hareket edemez hale gelmişti.
Öne doğru tökezleyince beni kucağına aldı yabancı. Az ileride olan banka taşıdı ve oturttu. Kulak çınlamam geçince dizlerimin ve avuç içlerimin acısını daha çok hissettim.
"İyi misin? Dizlerin kötü olmuş. Şurada bir bakkal var, yarabandı ve ıslak mendil alayım bekle."
Bunları söylerken yüzüne baktım dikkatlice, farklı bir parıltı vardı sanki, ya da farklı bir heyecan. Ben bir şey demeden hızlıca diğer tarafa doğru yürüdü.
Onda tanıdık bir şeyler vardı, hatırlamakta zorlandığım şeyler. Fazla kurcalamadım ve uslu bir çocuk olup sessizce oturdum orada.
Yanıma geldi, ilk önce dizimde kalan toprakları temizledi ıslak mendille, azıcık canım yansada sesimi çıkarmadım. Daha sonra yarabandını yapıştırdı.
Diğer dizime de aynı şeyi yaptı, sonra ellerimi temizledi. Şaşkınlıkla izledim onu; kimse tanımadığı biri için yapmazdı bunu. En fazla bir özür dilerler, geçip giderlerdi. Kimse dönüp arkasına bakmazdı bir daha.
O an aklıma bir düşünce düştü.
Bu o olabilir miydi? Denemeliydim, adını söylemeliydim.
"Asrın.." diye mırıldandığımda kaşlarını hafifçe çattı ve tam bana bakacak iken gözlerimi dizlerime sabitledim. Onu tanıdığımı anlamamalıydı.
"İşte bitti, bu kadar. Şimdi daha iyi misin?"
Sesimi çıkarmadım ama başımı salladım. "Güzel, dikkat et kendine küçük." Gözlerine baktım, küçük bir tebessüm bahşettim ona.
Sonra döndü, gitti.
-
"eğer bu ölümse, ölümden korkmamalı. onun güzel yüzünde ölüm bile güzeldi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fernweh | texting
Short Story[texting, tamamlandı] Fernweh: bana biraz sarılsana. Pırıl: nasıl yani? Fernweh: yara bantlarım bitti. Fernweh: sarıl, kokunla unuturum nasıl olsa her şeyi. 23420 | v'