"Yardım edin..."
Genç kız lanetin etkisi ile yere düşerken tüm şeytanlar ona bakıyordu. Bu kız neden buradaydı?
°Bu kitap Mobil Legends adlı oyundan esinlenilerek yazılmıştır.
Ellerimdeki zincirler yeterince sıkı değillermiş gibi biraz daha sıktığında bu suçsuz askere öfkeli bakışlarımı atmıştım. Şu an onlara minnettar olmayacak kadar canım yanıyordu.
Üst sağ tarafta 1 metre genişliğinde, 30 santim uzunluğunda bir pencere vardı ama sanki oradan biri geçebilirmiş gibi oraya da parmaklık koymuşlardı.
Askerler hücreden çıkıp demir kapıyı sertçe kapatıp kilitlediklerinde yine pencereden görünen Ay'a çevirdim başımı.
Burayı aydınlatan tek şey oydu.
Hücrenin tek güzel olan yanı temiz olması ve güzel kokmasıydı. Bunun dışında güzel bir yanı yoktu.
Kraliçe eğer işime burnunu sokmasaydı şu an o şeytanı öldürüyor olacaktım ama maalesef ki Kraliçe o kadar da salak değildi.
Beni zindana kapatmış ve Prens ile görüşmemi engellemişti. Amacı Prens'i korumaktı ama yine de bilmediği çok şey vardı.
Silahımı elimden almışlardı ama onun içindeki taşın çoktan benimle birleştiğini bilmiyorlardı. İstersem şu an tüm zindandaki şeytanları öldürüp buradan kaçabilirdim ama bundansa Kraliçe'nin sevgisini kazanmak benim için daha kazançlı olurdu. Tabi zindandayken ne kadar yapabilirsem.
Tüm ülkeyi gezdikten sonra bana yapılan lanetin kaynağına gelmek ne kadar benim için bir yenilgi olsa da daha öldürmek istediğim çok kişi olduğu için buna takılmamaya çalışıyordum.
Dyrroth arenadayeken o laneti sessizce yapmıştı bana ama onun anlayamayacağı şekilde ben de onu lanetlemiştim silahımdaki taşla anlaşarak.
Onun laneti belki beni bedensel olarak öldürüyordu ama benim lanetim onu yavaş yavaş ruhen öldürecekti...
Yani umarım öyle olur çünkü o bir şeytan olduğu için lanetim onu etkilememişte olabilir. Lanetler onların üstünde pek etkili olmuyorlar ve bende iyi lanetler yapamıyorum.
Dışarıda esen sert rüzgarın sesi ne kadar korkunç olsa da ben korkmuyordum. Zaten en çok korkulması gereken yere gelmiştim, başka neyden korkabilirim ki?
Ellerimde duran zincirlere baktığımda ağzımdan histerik bir kahkaha yükselmişti istemsizce.
"Cidden mi? Benden bu kadar mı korkuyorlar?"
Yüzümdeki gülümseme zevkle daha da büyürken arkamdan gelen fısıldama sesi ile yine Dolunay halinde olan Ay'a döndüm.
Kendime doğru çekmiş olduğum bacaklarımdan güç alarak ayağa kalktığımda bulutlar hızla hareket etmeye, rüzgar daha da azgınca esmeye başlamıştı.
Bir şeytan büyüler konusunda çalışma yapıyor da olabilirdi, Ay benimle konuşuyor da olabilirdi, ki ben bile bir deli olarak birinci seçeneği daha mantıklı buluyordum.
Ay adeta bir gölde yansımaymış gibi dalgalandığında gözlerimi kırpıştırmak zorunda kalmıştım. Şeytanlar hakkındaki araştırmalarımdan bildiğim bir şey varsa Ay'la kesinlikle oynayamazlardı.
Esen rüzgar topralanıp hortum şeklini aldığında gökyüzünde tüm ışıltısıyla parıldayan Ay onun içine doğru çekilmiş ve yok olmuştu.
Hızla esen hortum yavaşça yok olurken içinde bir gölge belirmişti. Hortumla beraber aşağı inen gölge bir bedene dönüşmüş ve en sonunda da gözlerimi daha da açmamı sağlayacak şekilde bir şeytana...
Ay'dan doğan bir şeytan. Kim olabilir bu? Çok güçlü ve kıdemli birisi olması gerek bu büyüyü yapması için.
Tüm kafamın içinde yankılanan sorular tek bir bakışla yanıtlanmıştı.
Bu Prens'ti, beni lanetleyen ve en büyük düşmanım olan Prens idi.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
^-^
Bu kitabı yazmayı cidden seviyorum.
Konusunu cidden beğendiğim bir kitap, siz de beğendiniz mi?
Bu arada Prens dediğim kişi Jimin, Dyrroth dediğim kişi de Jimin. Öyle hayal edin😊
Teorileriniz veya sorularınız varsa yorumlarınızı bekliyorum 🙂