I

1K 68 40
                                    


Medyayla okursanız etkili olur ^^

"Sahneye son 2!"

Saçlarımı karıştırıp aynada olan görüntüme baktım. Yorgunluğum gözlerimden akıyordu resmen ama bunu umursamayacak kadar aklım doluydu. Sahneye çıkacaktık, Namjoom hyung ellerimizi birleştirip motivasyon konuşmamızı yaparken Jungkook hariç hepsine bakıp gülümsüyordum. Tabi buna gülümsemek denirse.

Sahneye çıktığımızda, bu şarkıda istediğim gibi ağlayabilecek olmamın rahatlığı vardı. Hepimize dokunurdu bu şarkı, adı bile sanki bizi anlatıyordu

"The truth untold."

Bir cümlede yaşabilir mi anılar? Yaşıyormuş. Armylerin çığlıklarıyla başlayan melodiye bıraktım kendimi.

"Yapamam biliyorsun
Kendimi gösteremem sana
Kendimi veremem.."

Jungkook'un sesiyle anlarımız geldi gözümün önüne. Tokyo'da ellerimde çiçeklerle başımı omzuna yaslamam, aldığımız evlilik yüzükleriyle verdiğimiz yeminler, kameralar karşında gizlice değen ellerimiz ve birbirimize attığımız aptal gülüşlerimiz..

Gözlerimde biriken ateş yanıklarıma dediğinde kendi kısmımı söylerken sesim titriyordu. Jungkook'un bakışlarını hissediyordum, kalbim ağrıyordu.

En can yakan kısmı, son anı söyleyecekken tüm cesaretimi alıp ona döndüm. Madem kavuşamıyordum, şarkılarda buluşurdum.

Ona doğru döndüğümde gördüm ki, o a bana dönmüş, buğulu gözlerle bakıyordu. Bir eli kalbindeydi, sanki kalbini durdurmak ister gibiydi

"Ve hala seni istiyorum."

"Ve hala seni istiyorum."

Birbirimize bakıp söylediğimiz sözlerle sahnede kopan çığlıklarla sahne karardı. Aşağı indiğimizde başımı olumsuz sallayıp arkamı dönerek koşmaya başladım. Arkamdan gelen personelleri umursamadan bir köşeye sinip nefes almaya çalıştım. Ne kadar derin nefes çekersem ciğerlerim yanıyor, bacaklarım titriyordu. İçimde kor alevler vardı ve bunlar beni yavaş yavaş öldürüyordu.

Hoseok hyung beni görünce ona sıkıca sarılıp içlice ağlamaya başladım. Olanları izlemişti ve onda da bir şok vardı. Ilk defa böyle bir şey olmuştu ve plansızdı. Jungkook da içinden geldiği için yapmıştı, hâlâ beni sevdiğini kabullenemiyordum. Eğer seviyorsa başkasıyla nasıl gülebiliyordu ben kendime bakıp bile gülemezken?

Tanrıya şükür ki bu son sahneydi, elimi yüzümü silip kendime gelince kıyafetlerimi çıkarmak için odaya döndük. Keşke dönmeseydim dediğim anlardan biriydi.
Jungkook'un sevgilisi gelmişti, neden burdaydı. Ellerimi yumruk yapıp sıkarken Namjoon elimi tuttu, onu anlıyordum ve sakin kalacaktım. Umursamamış gibi yaparken, makyajımı çıkarıyordum ki kızın ellerinin Jungkook'un saçlarına değdiğini gördüm. Aynadan onlara bakarken Jungkook da onun elini öptü ve o an kalbimin parçalarının bile kırıldığını hissettim.

Kalbimi sana vermiştim, kırsan da saklasan da senindi. Sana kendimi vermiştim, sarıl, sev, öp istersen öldür demiştim. Ama bu öldürmek değildi Jungkook, bu yaptığın cehennem ateşlerine itmekti.

Jungkookla aynadan göz göze gelince gülüşü dondu bir kaç saniye, sanki gizli bir şey yapıyormuş ve yakalamışım gibi. Artık her şey saçma geliyordu.
Eşyalarımı toplayıp hep beraber çıktık. Arabalarımıza giderken, Jungkookla aynı arabaya kalmıştım. Karşı koltuğa oturmuştu ve ben kulaklarımı takmaya çalışırken ellerim titriyordu. Rahatça otururken ona bana doğru hafifçe eğildi.

"Mutlu musun?"

Sorduğuyla ellerim donarken ona çevirdim bakışlarımı.

"Ne?"

"Her şeyi bok ettiğin için, açıklamaya bu kadar ısrar ettiğin için mutlu musun Jimin? Halimiz seni tatmin etti mi?"

Söylediği sözlerle kulaklıkları cama fırlattım ve sinirle dişlerimi sıktım.

"Ne saçmalıyorsun sen? Senin aksine ben mutlu değilim, aşkımızın her şeyi yeneceğini düşündüm ama sen ilk savaşta pes ettin."

Alayla güldü ve sinirle saçlarını karıştırıdı.

"Her şeyimizi riske attın jimin, ben bunu kurtarmaya çalışıyorum. Buraya gelirken nefes bile almadık biliyorsun."

" Ben sensiz hâlâ nefes alamıyorum Jungkook."

Titreyen sesimle başımı olumsuz salladım ve ağlamamak için gözlerimi tavana diktim. Bu çaresizliği anlatamazdım, ağlamamak için direnmek o kadar zordu ki.. anlayabiliyor musunuz?

Elini uzatıp elimin üstüne koyduğunda şaşkınlıkla baktım ona ve çektim birden.

"Önce beni kırıp döküp ardından tutma ellerimi Jungkook. Sana yenilmek istemiyorum."

Bir damla daha yaş aktı gözümden ve arabayı durdurttum.

"Jiminshi"

Seslenmesini umursamadan indim arabadan ve seri adımlar atmaya başladım.

" Jimin dur JİMİN!"

Kolumdan sertçe tutup çekmesiyle onut ittirdim. Nefeslerim düzene girmiyordu

"Neden geldin yine."

Sertçe ittirdim ve adımladım üstüne.

"Neden her gün aşık oluyorum sana?

"J-Jim-"

" NEDEN BENİ HER AĞLATTIĞINDA YİNE KOLLARINDA ERİMEK ISTİYORUM BEN JUNGKOOK!"

Bağırışlarıma eşlik eden gözyaşlarımla panik atak krizi geçirdiğimi anladım. Ellerim fazlaca titriyordu ve Jungkook burdayken fazla güçsüzdüm.

"Jimin ağlama yalvarırım."

Ellerini yanaklarıma koyunca gözlerimi kapadım.

" Ben sana gitme diye yalvarırken sen gittin Jungkook."

Sözlerimle Jungkookun boğazından bir hıçkırık kaçtı, ne olursa olsun ağlamasına dayanamıyordum. Istemsizce ellerim onun yanaklarına gitti ve minik parlaklarımla gözyaşlarını sildim. Ikimizde ağlıyorduk, alınlarımız yaslıydı. Birbirimize muhtaçtık ama birbirimize de gidemiyorduk.

"Gelemem ben sana Jimin, öpemem, doyamam da."

Bunu biliyordum, daha da hıçkırarak ağlayarak sıkıca boynuna sarıldım.

"Beni bu gecelerin içinde yalnız bırakma."

Elleri belime dolandı ve boynuma gömdü kafasını. Nefes almayı öğrenircesine ciğerlerinş doldurdu havayla. O kadar özlemiştim ki ona sarılmayı, dokunmayı, kalbinin kalbimle aynı anda atmasını.

Tanrı zamanı bu anda genişletti. Çünkü biz öyleyece kaldık. Koskoca şehir akarken, biz sanki o anda yaşamayı diledik. Büyük bir savaşın içinde silahsız iki gençtik. Birbirimizden başka kimsemiz yoktu, eğer bir arada olursak ölecek, ayrılırsak ruhsuz devam edecektik. Sonumuz ne olacak bilmesek de, biz bu anı yaşadık.


Call Me By Your Name -Jikook-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin