Klasik bir hafta içi akşamıydı. Şehirdeki öğrenciler okullarından çıkar, Çalışanlar ise vardiyaları bittiyse iş yerinden çıkar bitmediyse çıkamazlardı. Çalışmayan anneler ise evinde ailelerine yemek yapıyor olurdu.
Bazı evler ise eksik olurdu, ya anne olmazdı ya baba ya da anne, baba olurdu ama çocuklar olmazdı. Liseli genç bir oğlan olan Finn de bu eksik evlerden birine sahipti. Babası o çok küçükken onları terk edip gitmişti, annesiyle yaşıyordu haliyle.
Geçim sıkıntıları daha 17 yaşında olmasına rağmen derdi olmuştu ama neyseki onun bir yeteneği vardı ve bunu kullanıyordu:
Fotoğrafçılık.
Camiada genç yaşına rağmen, ünlü isimlerin bir şekilde ulaştığı gizli çekimleriyle adını duyurmuştu. Bir haber ajansıyla kontratı bile vardı. İnce vücudu ve dikkat çekmeyen dış görünüşü ile her yere sızabiliyor, gizli çekimlerini yapabiliyordu.
Yaşıtlarının aksine okuldan çıkıp direkt eve dönmemişti. Okuldan çıkıp, bölge savcısının oğlunu gizli çekime almış ve öyle eve dönmüştü. Devlet adamlarına karışacak kadar ciddiye bağlanmıştı bu iş onun için anlayacağınız.
Bunlar dışında daha masum işlerden de para kazanıyordu tabii, örneğin okuldaki çocukların sevdiği kızların fotoğraflarını çekerek. Sırf açık seçik fotoğraflar için değil her türlü fotoğraf için ona gelen vardı. İnsanların hoşlandığı kişilerin fotoğraflarını çekip onlara satıyordu, sadece erkek müşterileri yoktu aralarında kızlarda vardı.
Hatta kızlar çok vahşice ve şeytanice fikirlerle gelebiliyordu örneğin geçen ay kavgalı olduğu Olivia'nın çıplak fotoğrafını çekmesi için ona gelen Taylor gibi. Planı okulda Olivia'nın fotoğraflarını yaymaktı, lanet olsun ki çok iyi bir para karşılığında olmasaydı belki de Finn bunu yapmazdı. Ama paraya ihtiyacı vardı.
Sokaklarda evine dönmek üzere yürürken, maviye boyanmış evin önünde durdu ve ışıkları açık olan mor perdeli odaya baktı. Onun odasıydı, hoşlandığı kız Millie'nin.
Zaten elinde kızın bir sürü fotoğrafı vardı ama bir tane daha olmasının hiçbir zararı yoktu ona göre.
Millie, yatağında oturmuş en yakın arkadaşları Sadie ve Priah ile bir konferans telefon görüşmesi yapıyordu.
Acil bir durumdu, Sadie çok üzgündü ve ağlıyordu. Erkek arkadaşının onu aldattığına emindi fakat kanıtlayamadığı için ayrılamıyordu, çıktığı çocuk Troy o kadar zehirli bir kişilikti ki her kavgalarında zeytinyağı gibi üste çıkıyordu.
"Öncelikle sakin ol Sadie ve lütfen bir daha sümkürürken mikrofonu kapatmayı unutma." dedi Millie arkadaşına takılarak sadece onu güldürmek istemişti sümkürüp sümkürmemesinde bir sorun yoktu.
Sadie daha çok ağlayarak cevap verdi "Özür dilerim!" kelimelerinin arasında hıçkırmıştı.
"Bence Troy'u karambole alalım." dedi Priah "Üçümüze karşı direnemez." ciddi ciddi fikrini savunmuştu da.
"Hayır olmaz." dedi Millie "Sadie'nin ona vuramayacağından adım kadar eminim." artık yatağından kalkıp odasında dolaşmaya başlamıştı. Arkadaşının intikamını almayı cidden çok istiyordu.
Pencereden gelen tıkırtıyla hışımla arkasını döndü "Kızlar." dedi birden endişelenerek çünkü evde yalnızdı ve penceresinden sesler geliyordu "Penceremden sesler geliyor ve annemler akşam yemeğine çıktılar."
Sadie burnunu çekti "Endişelenme Millie, biz telefondayız perdeni aç ve kontrol et." dedi, Priah da ses çıkararak destek vermişti.
Yavaşça penceresine yaklaştı ve birden perdesini açtı... Hiç kimse veya hiçbir şey yoktu, camını açmadan sokağa baktı yine kimseler yoktu. Perdeyi kapattı ve arkadaşlarına döndü "Sanırım yanılmışım, her neyse konumuza dönelim..."
Finn derin bir nefes vererek Brown ailesinin alçak çatısından aşağı atladı "Bu çok yakındı!" dedi kendi kendine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
candid ↓ fillie
Non-FictionSokaklarda evine dönmek üzere yürürken, maviye boyanmış evin önünde durdu ve ışıkları açık olan mor perdeli odaya baktı. Onun odasıydı, hoşlandığı kız Millie'nin.