NEFESSİZ

6.3K 150 10
                                    

NEFESSİZ

Elini kalbinin üzerine götürerek nefes almaya çalışıyordu. Arkasına bakmaya cesaret edemiyordu. Başını hızla etrafa çevrilirken nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bildiği tek şey uzun süredir koştuğu ve şu anda ormanın en derinliklerinde yolunu bilmeden etrafına bakınıyor olduğuydu. Karanlık ormanı aydınlatan tek şey ise gökyüzünde kendisiyle alay edercesine parlayan dolunaydı. Derin bir nefes daha alarak çalılıkların arasına dalan Sevra koşmaya devam etmeye başlamıştı. Kurt sesleri, ağaçlardan gelen garip kuş sesleri tüm bedeninin ürpermesine neden oluyordu. “Lütfen yardım et!” bir yandan kaçmaya devam ederken diğer yandan da dua etmeye devam ediyordu. Ormanın derinliklerine ilerlerken arkasından gelen ayak seslerini kalbi ile duyuyordu sanki. Kan pompalamaya yetersiz kalıyordu kalbi korkudan. Beyni artık hareket etme yeteneğini ona yasaklıyordu sanki. Yere yığılan genç kız gözlerini gökyüzüne dikerek yanağından akan yaşların yüzünde iz bırakmasına izin vermişti. Gözlerini kapamadan önce beliren görüntüler kanının donmasına neden olmuştu. Oysa sabah her şey ne kadar da güzel başlamıştı.

Annesinin sesi hala kulaklarındaydı. “Sevra kalk kızım derse geç kalacaksın!” Sevra çamurlu elini yüzüne kapatarak iyice düşüncelere dalmıştı. Sabah annesinin kendisini uyandıran melodik sesini artık duyamayacaktı. Okuldan eve geldiğinde evin kapısını açık bulmuştu. Annesine seslenmesine rağmen cevap alamamıştı. Evin her bir köşesine bakarken evin dağınıklığı dikkatini çekmişti. Ağır adımlarla üst kattaki odalara çıkarken kalbi sıkışmaya başlamıştı. Kalbi sanki olanları hissetmiş gibi sessizce üst koridordan ilerlerken iniltiler duymaya başlamıştı. Kapı aralığından baktığında yerde kanlar içinde yatan annesini gördüğünde dudaklarının arasından bir hıçkırık kopmuştu. Annesi korkuyla gözlerini açarken başını güçlükle sallamıştı. Dudaklarını “Kaç!” diye oynatırken birden odanın banyosundan elinde bıçakla çıkan adamı görünce donup kalmıştı. Adam annesinin kıpırdadığını görerek üzerine doğru eğilmişti. Bir şeyler söylüyor ama Sevra ne söylediğini anlayamıyordu. Adımları yavaş bir şekilde geriye doğru giderken merdivenlerin başında ki saksıyı devirmesiyle koşmaya başlaması bir olmuştu. Evden dışarıya çıkacağı sırada ardından gelen sert kapı çarpması sesi ile daha da hızlı koşmaya başlamıştı. Gözlerinin önünde annesinin son hali ve adamın elinde ki bıçaktan başka bir şey yoktu. Hıçkırıkları boğazında düğümlenirken arkasına bakmıştı. Evin kapısından çıkan adamı görünce gözleri büyüyerek daha hızlı koşmaya başlamıştı. Evin ilerisinde ki ormanlık alana dalarak çocukluğundan beri dolaştığı ormanda izini kaybettirmeye çalışıyordu. Havanın kararmasına çok az kalmıştı. Şansı varsa karanlık olmadan yakalanmazdı. Şimdi ise o bildiği ormanlık alanda nerede olduğunu bilmeden bir ağacın dibinde takatsiz bir şekilde korkuyu tüm benliğinde hissederek uzanıyordu. Başının üzerinden uçan kuş ile korkuyla yerinden sıçramıştı. Ağzından kaçan çığlık yerini belli etmiş olabilir düşüncesi ile yeniden ayağa kalkmış ve ardına korkuyla bakarak ilerlemeye devam etmişti. Bir süre daha ilerledikten sonra karşısına çıkan ilk patika yola sapmıştı.

Karşıdan gelen sesleri duyan Sevra hızla çalıların arkasına saklanırken elini ağzına kapatmıştı. Sessiz olmaya çalışırken gelenlerin sadece çocuk olduğunu görünce derin  bir nefes almıştı. Peki bu çocuklar bu saatte burada ne arıyordu. Yerinden çıkarak çocuklara doğru dönerek “Hey çocuklar nereye bu saatte?” diye sorduğundan çocuklar şüpheyle Sevra’ya bakmıştı. Üç çocuk önce birbirine bakarken bakışları yeniden Sevra’ya dönmüştü. Dikkatle onu inceliyorlardı. Üzerinde ki elbise çamura bulanmış, yüzü gözü çamur olmuş ve yara bere içindeydi. Kollarında ki sıyrıklardan sızan kan çocukların dikkatini çekmişti. Sevra onların dikkatle incelemesinden rahatsız olarak sorusunu yenilemişti. “Size sordum bu saatte nereye gidiyorsunuz, yakındalarda karakol var mı?” diye sormuştu. Çocuklar ona cevap vermeden genç kıza yaklaşarak etrafını sarmıştı. “Kimsin sen? Bu saatte ormanda ne yapıyordun?” gelen soru karşısında yutkunan Sevra onlara ne cevap vereceğini bilememişti. “Sadece yolumu kaybettim, şimdi karakola giderek evime götürmelerini isteyeceğim!” dediğinde ise çocuklar çarpık bir şekilde gülümsemişti. Ortada duran ve diğerlerden daha büyük olduğu belli olan çocuk ona bakarak “Bizimle gelin, bu saatte karakola gidemezsin. Karakol köye çok uzak!” dedi. Sevra iç çekerek onlarla gitmeye karar verirken bir yandan da etrafına bakınıyordu. Korku tüm iliklerine kadar işlemişti. Şuanda nerede olduğunu bilmiyordu ama sabah ilk iş karakola gidecekti.

TEK BÖLÜMLÜK HİKAYELER!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin