Bir süre sessiz kaldık. Ağaç kulübe sadece Ahu ve benim gizli yerimizdi. Başka hiçkimse ama hiçkimse ağaç kulübemizi bilmiyordu. Ahu ile beraber yapmıştık o kulübeyi. Ahu' yu bulamadığım zamanlar, canının sıkkın olduğu, birşeye üzüldüğünü anladığım zamanlar hep ilk olarak kulübemize giderdim. Orada olurdu da. Aynı şey benim içinde geçerliydi.
Ahu... Benim iki yıllık arkadaşım. Geri alıyorum, kardeşim. Burak gibi kendimi bildim bileli yanımda olan arkadaşlarımda vardı, Ahu gibi iki yıldır yanımda olan dostumda. Ahu... Kara saçlı kara gözlü tam bir esmer güzeli. İlk tanışmamız pek iyi olmamıştı. Şu eski sevgili mevzuları. Hiç sevmezdim Ahu' yu. Ama Ahu sürekli konuşmak isterdi benle, yanıma gelirdi ve bu beni gerçekten de çileden çıkarırdı. İnadına yapıyor sanardım. Sonuçta benim için bitmemiş, -o zamanlar hala sevdiğim- eski sevgilimle beraberdi. Bu benimle olan samimiyetini saçma bulurdum. Ne oldu da bu olanlardan sonra bu kadar iyi olduk? Cidden hatırlamıyorum. Ama galiba kendi kendime o sevgiyi bitirdiğim zamandan beri böyleyiz. Ama iyiki var.
Ve şimdi Burak bana "Nereye gidiyoruz?" diye soruyor. Telefonu çıkarıp çalıştığını görünce bir ohh çekiyorum. Hayatımı kurtaran kişi bana karşı pekte nazik olmadı. Ama yinede hayatımı kurtardı o da birşey. Saat 06.40. Gerçekten çok geç kaldım. Ahu neler söyleyecek acaba? Normalde bu kadar heyecan yapan bir tip değildir. Böyle birşey olduğuna göre illa geçerli bir mazereti vardır. Ama Burak' a söyleyemem. O gizli yerimizi söyleyemem. Ahu' yla söz verdik bizden başka kimse kulübemizi bilmeyecek diye. Burak'a söylersem ihanet etmiş olacağım. Ama bu olanlardan sonra da tek başıma gidecek cesareti bulamıyorum kendimde. Hala uzakta kalıyor kulübe. Ben bunları düşünürken Burak' ın delici bakışları hala üzerimde. Bana bir an gibi gelen bu sessizlik onun canının sıkılmaya başladığını gösteriyor ve tekrarlıyor:
"Nereye gidiyoruz??" Burak'ın gözlerinden uzaklaşarak başımı yana çeviriyorum "Sür."
"Kızım bana film repliği yapma. Nereye gidiyorsak söyle." Başımı Burak'a çeviriyorum. Tam kulübenin yerini söyleyeceğim sırada bir arabanın son hızla bizim yanımızdan geçip kavşağa dönüşünü izliyorum. Gözlerimi kısıp dikkatlice bakıyorum. Bu o! Aynı araba!!
"İşte," dedim Burak' a aceleyle " bu o işte, o araba... doğru söylüyorum!" Yüzümdeki endişeyi görür görmez başını baktığım yöne çeviriyor. Araba kavşağı döner dönmez duruyor. Kavşak çokta uzağımızda değildi. Arabadan iki kişi iniyor. Biri benden kaçan adam olduğuna eminim ama yinede yüzü belli olmuyordu. Diğerini ise görmemiştim önceden. Maske mi takmışlardı? Birden yönlerini dönüp bize doğru geldiklerini farkettim. Bir iki adım atmışlardı ki arabanın kapısı tekrar açıldı. İçinden iki kişi daha çıktı. Biri, diğer kişiyi önüne siper almış, sorun çıkarmaması için kollarını tutuyormuşa benziyordu. Ne yani bir esir mi var? Hala bize doğru gelmektelerdi ama adımları çok yavaştı. Bu hızla gelmeye devam ederlerse bir dakikaya yanımızda olurlardı. Burak'a dönüp:
"Film repliği gibi olucak ama arabayı sür!!" dememle arabadan son ses çıkan motorun sesini duymam bir oldu.