Tik tak.. tik tak.. tik tak..
Bileğimdeki saatten işittiğim bu sesle artık çıldırmak üzereydim. Hırsla saatin kayışı çözüp odanın içine doğru fırlattım. Canım yanıyordu.. çok yanıyordu. Başımın içinde her dakika artan ağrıyla çıldırmak üzereydim.
''Neden geçmiyorsun? Neden!''
Ağlamaya dahi halim yoktu. Koşar adım mutfağa giderek buzdolabının üzerine elimi uzattım. Parmaklarıma çarpan ilaç kutularını yere fırlattım. Gözlerim öyle sulanmıştı ki görmek imkansızdı. Avucuma değen kutuyla gözlerimi kapattım.
''Lütfen işe yara. Lütfen.''
En sevdiğim şarkıyı zil sesi yapmış olduğum telefonum çalarken ilacı yeni içmiştim. Elimin tersiyle gözlerimi ovuşturdum ve telefonun nerede çalıyor olduğuna kulak kabarttım.
Zerrece direnci olmayan bacaklarımı hareket ettirdiğimde bir kaç adım ileri savruldum. Çalan telefonumun ekranında yazan isme odaklandım. ''Eren.''
Arayan erkek kardeşimdi. Titreyen ellerimle aramayı cevaplayıp kulağıma yaklaştırdım. ''Abla? Hepimiz anneannemdeyiz. Yukarı gel yemek yiyoruz.''
Ağzımdan kaçan hıçkırığa mani olamadım. ''Eren, iyi değilim.''
İşittiğim iç geçirişle telefon kapandı. İki dakika geçmeden açılan kapıyla karşımda annemi gördüm. İçi acıyarak bakıyordu bana. Yanıma gelip koltuk altlarımdan tutarak ayağa kaldırdı beni. ''Gidiyoruz.''