Güneşin ışıklarını yeryüzünden çekip yerini gecenin karanlığına bıraktığı vakitlerde Jungkook, bulunduğu yüksek binanın çatısından öylece aşağıdaki renkli şehir manzarasını izliyordu. Son zamanlarda dünya onun için siyah-beyazdan ibaretti. Hayat neşesi gibi renkleri de kaybetmişti ve arabaların bile minik karıncalar gibi göründüğü bu yükseklikten yere süzülmenin ne kadar güzel olacağını düşünmüştü defalarca.
Buraya gizlice çıkmıştı ama çıkarken evine giden bir apartman sakininden hiçbir farkı yoktu. Ruhsuzluğu dikkat çekmesini önlemişti, şansına asansörün bir köşesinde en üst kata çıkmayı beklerken yanında ona eşlik eden biri de olmamıştı.
"Uçmayı seviyorsan düşmeyi de bileceksin, demiş Friedrich Nietzsche." İşittiği sese tepkisiz kalmıştı çünkü son on dakikadır onun gelmesini bekliyordu zaten. Aniden belirmesi korkması için yeterli değildi.
"Ama bu demek değil ki düştün diye vazgeçeceksin." Bedenini yavaşça çevirerek kalçasını alçak duvara yasladı ve karşısındaki beyaz tenli, beyaz saçlı vampire baktı. Öyle çekici bir adamdı ki ona ilk görüşte vurulmamak imkansızdı. Jungkook ise bu adama ilk vurulduğunda diğerleri gibi dış görünüşüne bakmamıştı. Güzel düşünceleri, tertemiz bir kalbi vardı. Kendisi yüzünden buz tutan bir kalp...
"Çok yüksekten düşersen ölüm kaçınılmaz olur." O kadar net söylemişti bu cümleyi, kendisi bile şaşırmıştı. Soğukkanlı olmaya çalışıyordu ama onu görmesi, kalbinin çırpınması için yetiyordu. Birkaç adımda karşısına gelen adamın kolları arasına girmek, sıcaklığı o soğuk bedenin kucağında bulmak istiyordu. Bulamazsa da sorun değildi, onunla sonsuza kadar üşümeye razıydı.
Büyük eller birden belinin iki yanında yer edindiğinde baştan ayağa titredi. İnce beli sevdiği adamın elleri arasında yok oluyordu. O kadar seviyordu ki bu ellerin bedeninde olmasını, ona sarılmasını, saçlarını okşamasını; hak etmek için adam öldürmelisin deseler gözünü kırpmadan öldürürdü.
"Seni tekrar yaşatacak birini bulmalısın o halde." Ne yapacağını bilemez gibi boşlukta sallanan ellerini kaldırıp beyaz saçlının omuzlarına yerleştirdi ve "Beni öldüren de yaşatan da sen olmadığın sürece tekrar dirilmek istemiyorum." dedi tam gözlerinin içine bakarak. Biliyordu, istese o gözler tam şu an onu hipnoz edebilir ve her şeyi unutmasını sağlayabilirdi. Ama şundan da emindi ki, birlikte geçirdikleri anıları ya da çektiği acıyı unutmasını RM de istemiyordu. Adil bir intikam değildi belki ama sonunda bu adam yanında olacaksa umurunda da değildi.
Birden belindeki eller tarafından kaldırıldığında ayakları yerden kesilmiş, kısa süre sonra az önce yaslandığı alçak duvarın üzerinde bulmuştu kendini. Hiç sorgulamadan beyaz saçlının da onun gibi duvara çıkmasını bekledi. Alanın küçük olması yüzünden şimdi bedenleri tamamen birbirine yapışmıştı. Jungkook arkasında ölümcül bir boşluk olduğunu biliyordu, buna rağmen onu tutan bedene öyle güveniyordu ki korku aklının bir köşesine dahi uğramıyordu. Şu an ölse de umrunda olmazdı, zaten buraya bu yüzden çıkmamış mıydı?
"Oyunumuz basit olacak Jungkook. Bana şarkı söyleyeceksin ve ben dur diyene kadar da söylemeyi bırakmayacaksın." Başını sallayarak anında onayladı sevdiği adamı. Düşündüğünden daha basit bir oyundu.
"Hangi şarkıyı söylememi istersin?" Beyaz saçlı biraz eğilmiş, "Criminal." diye fısıldamıştı dudaklarına doğru. O an yangın merdiveninde ona bu şarkıyı söylediği anı hatırlamıştı. Ne kadar ilgisiz de görünse aslında sevdiğini biliyordu. Bu şarkıyı her dinlediğinde aklına o geliyordu.
"He is a hustler, he's no good at all
He is a loser, he's a bum, bum, bum
He lies, he bluffs, he's unreliable
He is a sucker with a gun, gun, gun
I know you told me I should stay away
I know you said he's just a dog astray
He is a bad boy with a tainted heart
And even I know this ain't smart."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Phosphene≒NamKook [Completed]
FanfictionBenden mi hoşlanıyorsun Jeon, yoksa asıl hoşlandığın şey bir vampir olmam mı? ✮Vampire ✮Boy×Boy ✮NamKook (Uke Jungkook)+YoonJin (Uke Yoongi) ✮Texting ✮Tarih: 14.07.2019 - 12.05.2020✔