2. Bölüm

315 14 4
                                    

Bu sabah ilk kez erken kalktım. Kahverengi saçlarımı aynanın karşısında tarayıp hızlı bir şekilde at kuyruğu yaptım ve kahvaltı yapmak üzere aşağıya annemin yanına indim.
"Esma Sultan. Günaydın. Nasılsınız? Bugün keyfiniz yerinde mi?"
"Yerinde kızım yerinde. Hadi gel şu yumurtanı soğutmadan ye. Sonra hemen git okula." sabahları yumurta yemekten nefret ederim. Ama annem bile bile inadına her sabah yumurta yapıyor. Ve bende hiçbir zaman inadına yemiyorum.
"Anne ya! Benim sabahları yumurta yemediğimi biliyorsun değil mi?"
"Evet tabii ki biliyorum kızım. İnsan kızının neyi sevip sevmediğini bilmez mi?"
"Ve anne sende bunu bile bile bana her sabah yumurta yapıyorsun."
"Kızım ! Aaaaaa, tamam ama sağlığın için iyi. Ye yumurtanı sonra hemen hazırlan git!"
"Tamam Esma Sultan hemen sinirlenme ama. Bak sustum fermuarımı çektim, kilitledim ve denize attım. Tamam mı bak tıp." bu fermuar olayını annem bana çok küçükken öğretmişti. Küçükken ben çok konuşkan birisiymişim. Hiç susmuyor muşum o derece. En sonunda annem bana bunu öğretti ve her sus dediğinde bunu yapıyorum.
"Anneee! Ben çıktım."
"Tamam kızım. Dikkatli ol!"
"Taaamammm." ve en sonunda kahvaltımı yapıp hızlı bir şekilde kendimi dışarı attım. Okula gitmek üzere yola koyuldum. Aslında derslerin başlamasına daha elli dakika var ama bugün yürümek istediğim için erken çıktım. Yaklaşık 15 dakika sonra okula vardım. Beklediğimden daha kısa sürede vardım yalnız. Hızlı adımlarla sınıfa çıktım ve sınıf kapısına doğru ilerledim. Sınıf kapısını açtım. Ve karşımda ki manzarayla karşılaşınca şok oldumq. Arkadaşlar hemen yanlış anlamayın hahahaha. Rüzgar ilk kez okula bu kadar erken gelmişti! Sınıfta ondan başka da kimse yok! Hayır aşağı inmeliyim onunla aynı sınıfta başbaşa durmayı bırak durmayı düşünemiyorum bile!

"Eeee gelmiyecek misin? Orada ağaç gibi dikildin kaldın."
diye söylenmeye başladı Rüzgar.
"Allah Allah! İstediğim zaman gelirim! Sana mı soracağım? Keyfimin kahyası! Ne zaman isterse o zaman gelicem."
"Aman soranda kabahat. Orada kal ya da naparsan yap banane. Ama ilk önce şu kapıyı kapat!" veee... Sizce ne yaptım? Tabii ki de kapıyı kapatmadan içeri girip sırama oturdum. Bir dakika bir dakika ben az önce ne yaptım! Sırama mı oturdum? Hayır hayır olamaz. Lütfen hayal olsun lütfen! Kendimi bir kaç kere cimcikledim ama maalesef hayal değilmiş. Gerçekmiş! Ben şuanda sınıfta Rüzgar'la baş başa mıyım yani ? Ben bu çocuğu öldürürüm ki burda. Zaten gıcık oluyorum. Yarabbimmmm sana geliyorum. Lütfen birisi daha gelsin lütfen lütfen.
"Kankaaaaa! Oha kızım sen saatin farkında mısın? Sen ve bu saatte gelmek? Aklımın ucundan bile geçmezdi." diye şaşırmış bir şekilde bana doğru gelmeye başladı Selin.
"Selin sakin. Sabah yürüyerek geldiğim için erken kalktım. Ama okula düşündüğümden erken geldim keşke biraz daha geç uyansaydım."
"Dur bi dakika ya!" Hayır! Hayır! Selin lütfen birşey söyleme lütfenn!
"Kanka sen bu hıyarla aynı ortamda mı durdun?"
"Yok durmadım sadece iki dakika aynı ortamda kalmak zorunda kaldım."
"Valla Deniz iki dakika iki dakikadır yani. Sen iki dakika olsa da kaldın mı kaldın. Bahane kabul etmiyorum." diye şakırdamaya başladı.
"Al işte kızım sussana duyacak. Sonra boş boş konuşacak ya. Uğraşamam bununla bir daha."
"Neee! Bir daha mı? Kanka ben gelmeden önce ne konuştunuz? Çabuk söyle yoksa çatlarım!"
"Kızım sussana! Söylerim sonra!"
"Selin artık susacak mısın? Geldiğinden beri bi susmadın." diye doğrularak bize döndü Rüzgar.
"Al işte yaa! Bi çeneni kapatamadın!"
"Allah Allah sana ne Rüzgar! Rahatsız oluyorsan kapı orada gidebilirsin daha sessiz bir yere!"
"Ya sus Selin. Allah aşkına boş yapma!"
Selin'e Allah bir çene vermiş mübarek susmuyo.
"Selin çeneni kapat yoksa seni döverim burda!"
"Offf! Kanka tamam ya sustum."
"Sende dön önüne o kıvırcık saçlarını yoldurtma bana!" sırıtarak önüne döndü Rüzgar. Al işte gelde sinir olma.

***

Birinci ders sonunda bitti. Hangi ara başladı onu bile hatırlamıyorum. Ders başlayana kadar Selin başımın etini yedi. En sonunda Rüya geldi de birazcık ona sardı Allah'tan. Bahçeye biraz hava almak için sınıfın kapısına doğru yöneldiğimiz sıra ayağım kaydı ve dengemi kaybettim. Tam düşüceğim sıra birisi beni tuttu. Ama o tuttuğu sıra kalp atışım hızlanmaya başladı. Sanki yerinden çıkıcaktı. Direk elimi kalbime götürdüm ve biraz bastırdım. O sıra tanıdık bir ses kulağımı gıdıkladı.
"Daha ne kadar böyle duracaksın?" diye kulağıma fısıldamaya başladı. Tam yüzümü onun yüzüne doğru döndürdüm ve burunlarımız birbirine çarptı. Çarpmaz olaydı. Şuanda ben sizce kimin kolları arasındayım? Tabii ki de Rüzgar'ın. Şansımın içine sıçsınlar. Hayır ya bence ben hayal görüyorum. Değil mi hayal bu!
"Çüş ağzıma girseydin! Bırak beni!" sonunda bıraktı. Ama bıraktığı an kendimi yerde buldum.
"Bırak dedin bıraktım. Sakın bana kızayım deme!"
"Oha ya sen tam bir hıyarsın! Öküz! İnsan öyle mi bırakılır ya! Off kafam!" bıraktığı an kafamı sıranın köşesine çarptım. Galiba beyin kanaması geçiriyorum! Elimi kafama götürdüm ve elimde bir ıslaklık hissettim. Lütfen kan olmasın lütfen! Beni kan tutuyor!
"Kann!!!"
"Deniz hayır! Kızı kan tutuyor! Çabuk yardım edin!"
bayılmadan önce duyduğum son cümle buydu. Gözlerimi açtığımda bem beyaz bir yer gördüm. Yoksa ölmüş müydüm? Kafamı sola doğru çevirdim ve Rüzgar'ı gördüm. Ne bir dakika... Rüzgar mı? Yaaa hayır olamaz ya cidden bıktım artık!
"Uyandın mı?"
"Yok hâlâ uyuyorum." Allah'ım ya o da soru mu uyandın mı tövbe yarabbim.
"Özür dilerim." oha! Bunu Rüzgar mı dedi az önce? Hayır ya yine mi hayal görüyorum? Bunu Rüzgar demiş olamaz! Rüzgar ve özür dilemek. Aklımın ucundan geçmezdi!
"Sen az önce özür mü diledin? Yoksa yanlış mı duydum?"
"Özür diledim. Seni o an öyle bırakmam lazımdı. Şimdi iyi misin? Yani kafan ağrıyor mu?"
"Yok iyiyim sadece birazcık sızlıyor. Birşey sorucam beyin kanaması geçirmedim dimi? Kafam neden kanadı benim."
"Ya şimdi mantıken kafanı sert bir şekilde sıraya çarptığın için kafan çok az yarılmış ve dikiş atmak zorunda kaldılar. Ama beyin kanaması geçirmemişsin rahat ol."
"Nee dikiş mi attılar? Ne zaman neden benim haberim yok!"
"Sakin ol şaka yaptım. Zaten dikiş atsalar acısnı hissederdin. Birde kafan kanamadı. O an senin düştüğün yerde su vardı. Ve senin elinde de kırmızı boya izi kalmış sende ıslaklığı hissettin, elini başına götürdün, elindeki kırmızı boyayı da kan sanınca olan oldu işte. Neyse. Birşey diyeceğim. Sen ne kadar da hafifsin ya. Azıcık yemek ye!" ne alaka ya. Ne hafifliği? Beni kucağında taşımamıştır değil mi? Olamaz. Hayır!
"Ne alaka şimdi?"
"Aaaa doğru hatırlamıyorsun sen. Seni buraya ben getirdim." diye sırıtarak söylendi.
"Neeee!" diyerek yerimden sıçradım. Ve aniden kalktığım için haliyle başım döndü.
"Deniz iyi misin?"
"Değilim."
"Hemşireyi çağırayım mı?"
"Bana Selin ve Rüya'yı çağırır mısın?"
"Tamam bekle burda." neden Selin'le Rüya'yı istediysem şimdi başımı daha çok ağrıtacaklar.
"Bekle!"
"Efendim."
"Vazgeçtim çağırmana gerek yok. Bana çantamla telefonumu getirir misin?"
"Tamam getiriyorum." benim dışarıda tek başıma biraz temiz hava almam lazım. Acaba nereye gitsem? Sahil kenarında gidiyim en iyisi. Beş dakika sonra Rüzgar elinde çantam ve telefonumla birlikte yanıma geldi.
"Getirdim. Seni eve bırakmamı ister misin?"
"Gerek yok. Zaten eve gitmeyeceğim." neden eve gitmeyeğimi söyledim ki. İnşallah yanlış anlamaz.
"Nereye gidiceksin?" oha ya sanane istediğim yere giderim.
"Sahil de biraz yürüyücem." ben az önce naptım? Neden söyledim...
"Beraber gidelim mi? Hem bende biraz temiz hava alsam iyi olur." temiz havan batsın Rüzgar.
"İstersen gel fark etmez. Ama bir şartım var." aferin banaaa... Ben neden şimdi gelmesine izin verdim acaba?
"Söyle bakalım şartını." diyip yanıma oturdu. Parfümü çok güzel kokuyor. Galiba çok ağır parfümler tercih etmiyor. Sakalları hafiften çıkmaya başlamış. Dur bir dakika ben aklımdan ne geçiriyorum böyle!
"Bana bakmayı daha ne kadar devam ettiriceksin?" hayır ya! Kendimi nasıl da güzel rezil ediyorum değil mi?

FIRTINAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin