Ü7

705 58 38
                                    

Medya: Burak

Otomatiğin açılma sesini duyunca kapıyı omuzumla itekleyip  binaya girdim. Ellerim de sargı vardı ve bir de çiçek, zaten her şey onun yüzünden olmuştu. Kendi iç savaşımdayken asansöre yaklaştım ve düğmesine bastım, bu katta olduğu için hemen açıldı ben de vakit kaybetmeden girip altıncı katın tuşuna bastım. Kapı kapandı ve asansör hareket etmeye başladı, içim tuhaf olurdu hep şimdi de olmuştu. Asansör fobim yoktu ama içim bir tuhaf oluyordu yinede.
Sonunda durduğunda kapının açılmasıyla hemen çıktım koridora ve karşı dairenin kapısında koltuk değnekleriyle dikilen, sinirli bir Gök ile göz göze geldim. Ona doğru adımlar atmaya başladım.

"Bakma öyle, valla isteyerek yapmadım."

Ellerimi gösterdim, sağ elimdeki çiçeğe değdi o güzel kahveleri.

"Ne oldu eline yüzüne böyle?."

Dikkatli bir şekilde yüzümü inceledi, gözleri artık kızgın değil meraklı bakıyordu.

"Burada mı anlatayım? Zaten zor ayakta duruyorum, dizlerim de uf oldu."

Hafif bir gülümseme belirdi yüzünde ama hemen sildi onu.

"Pardon. Hadi gir bakalım."

Geçmem için biraz kenara çekildi. Düz koridora girdim, ilerledim.

"Teşekkür ederim Gök efendi."

"Sağ taraftaki merdivenden yukarı çıkacaksın."

Merdivene adımımı atıp duraksadım ve arkamı dönüp yüzüne baktım.

"Yardıma ihtiyacın var mı?"

Şu bacağı takılı değildi ve her gün bu merdivenleri nasıl kullanıyordu diye düşünmeden edemedim.

"Hayır teşekkür ederim, koltuk değneklerim yardımcı oluyor."

"Tamam öyleyse."

Merdivenleri çıkmaya başladım tek bir kapı vardı ve oradan girdim.

"Vay be odaya bak."

Ağzım açık bir şekilde odayı inceledi. Bir duvar boydan boya camdı. Sankı bütün İstanbul ayaklarının altında gibiydi. Duvarlar beyazdı, çarsafları, kitaplığı nerdeyse her şey beyazdı ve bu çok güzeldi.

"Yatağıma oturabilirsin ve hazır ağzın açıkken neler olduğunu anlatmaya başla istersen."

Dediğini yaptım ve yatağına oturup başlığına yaslandım. Oda çalışma masasının önündeki sandalyeyi alıp bana dönük oturdu.

"Ee hadi dökül Burak, meraktan kalp krizi geçirecektim şu genç yaşımda."

Dediği şey gülümsetmişti.
Çiçeğin hâlâ elimde durduğunu farkedince Gökay'a uzattım.

"Bunları almaya gitmiştim."

"Teşekkür ederim çok güzeller ama fizandan mı aldın? Hem mesajlarıma, aramalarıma da dönmedin."

Merakı hoşuma gitmişti ama bir sevgilisi olduğu gerçeğinin fazlasıyla canımı yaktığını farkettim.

"Bisikletimle geliyordum, çiçeği aldım öndeki sepete koydum yola devam ederken birden ne olduğunu anlamadan yerde buldum kendimi. Kalkamadım hemen bir teyze geldi yanıma, endişelendi baya. Sonra doğruldum baktım dizlerim ellerim be sol elmacık kemiğim bu halde. Teyzenin evi yakınmış zorla götürdü, pansuman yaptı. Torunu bisikletle arabanın altında kalmış, komada falan yatmış o yüzden baya etkilendi üzerime titredi. Ellerimi falan sardı, yüzümü temizledi. Hemen bırakmadı, en son zorla kalkmak zorunda kaldım, yazamadım da ellerim çok acıyordu ve zaten telefon sessizdeydi. Bisikletimi bahçesinde bıraktım, bir ara alırım diye."

Gözleri dolmuştu biraz, sanırım teyzenin torunu etkilemişti onu.

"Kötü olmuş, şimdi nasıl hissediyorsun? Çiçekler çok güzel  ama onları almasan belki de bu olmazdı."

"Hayır iyi ki de aldım ve iyiyim merak etme. Sen nasılsı  asıl?"

"Ben iyiyim, gördüğün gibi sadece kurşun asker modundayım."

"En tatlı kurşun asker."

Ne? Bunu içimden söylemiş olmam gerekiyordu.
Başımı öne eğip parmaklarımla oynamaya başladım.

"Sende en tatlı utangaç oluyorsun sanırım."

Başımı kaldırıp yüzüne baktım, gülümsüyordu.

"Yok ya utanmadım ki. Tatlıyım evet her seyin en tatlısı."

Kıkırdamıştı ve bu mükemmel bir tınıydı. Kulaklarım şanslı günündeydi.

"Evet evet kesinlikle öylesin."

O sırada kapı çaldı ve Gök'ün annesi olduğu yüzünde yazan, güzeller güzeli bir sarışın girdi içeri. Elinde minik bir tepsi ile meyve suyu ve kurabiye getirmişti. Masaya koyup bana döndü.

"Hoş geldin oğlum, kusura bakma mutfakta işlerim vardı karşılayamadım seni. İsmim Seher bu arada."

Gök'ün kime çektiği çok belliydi, ilk dakikadan annesine de hayran olmuştum.

"Merhaba Seher abla bende Burak, Gökay'ın hem sınıf hem sıra arkaşıyım."

"Memnun oldum oğlum, ben içeri geçeyim. Siz sohbetinize devam edin."

Odadan çıkıp kapıyı kapattı.

"Ne kadar güzel ve naif bir annen var."

"Teşekkür ederim, bütün anneler öyledir bence. Senin annen de dahil."

"Yok benim annem dahil değil, hiçbir zaman da olamaz. O naifligi değil terketmeyi iyi bilir."

Bu konu yüzümün düşmesine sebep olmuştu, Gök ne diyeceğini bilemedigi için susmuştu. Garip bir hava oluştu.

" Ee hadi Seher ablamın getirdiklerini yemeyecek miyiz? Ne biçim ev sahibisin?"

Gülümseyip tepsiye uzandı ve ortamıza gelecek şekilde yerleştirdi masaya.

"Ye bakalım Seher ablanın kurabiyelerini."

İkımizde sesli gülmüşlük, kurabiyeleri yedik ve meyve sularımızı içtik.

Biraz derslerden konuştuk, çokça sınıftakilerin dedikodusunu yaptık. Çok eğlenmistim yanında ama bir tarafım buruktu ve suçlu hissediyordum. Sevgilisi vardı ama ben hislerime engel olamıyordum.

"Gideyim ben artık, dikkat et kendine."

"Kalsaydın biraz daha, film falan da izleyebiliriz."

"Yok geç oldu, kardeşim var altı yaşında, bensiz çok fazla duramaz. Biliyor işini, benim gibi abim olsa bende duramazdım."

İkimizde güldük ve ben onun gülüşün de kaldım.

"Tabii kesinlikle öyledir, iyi git bakalım ama yine gel olur mu? Bu arada evime gelen ilk arkadaşımsın."

Söylediği şey gururumu okşamıştı.

"Sevindim buna, yani ilk olmama."

.....


Evettt bu da böyle bir minnoş bölümdü
Kontrol edemedim yanlışım varsa özür dilerim
Hepinize kucak dolusu öpücükler ♡
Instagram: thegizliprofil ( karakterlerin fotoğraflarını paylaşıyorum ve orası sizinle buluşma noktam )

ÜZGÜNÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin