0.03

1.6K 143 20
                                    

Saatin akşam dokuz olmasına dakikalar kalmıştı, bu yüzden Taeyong, konumunu atması gerektiğini düşünerek telefonunu eline almıştı.

Tereddütlüydü, sonuçta onunla buluşmaya o kadar da istekli değildi...
Telefon ekranına boş boş bakarken, gelen mesajla bugün bir çok kez yaşadığı şaşkınlığı yeniden yaşadı.
Jeffrey, kapıda olduğunu söylüyordu.
Onun şaka yaptığını düşünerek ayağa kalktı ve balkonuna koştu, hayır şaka yapmamıştı.
Gerçekten kapısının önünde lüks bir araba vardı...
Bildirim çubuğundan baktığı mesajı açmadan, botlarını ayağına geçirdi ve merdivenlerden aşağıya koşmaya başladı.
İkinci kattaki evinden saniyeler içinde apartman kapısına ulaşmıştı.

Nefeslenmek adına, elini göğsüne bastırmışken, arabadan çıkan kişiyi görünce gözlerini kaçırdı.
Fazlasıyla yakışıklı olması, korkutucu olan seylerden biriydi ve Taeyong beyaz ojeli, uzun tırnaklarını kendi eline geçiriyordu.
Bunu yapmasını durduran şey ise, ellerini nazikçe kavrayıp, tırnak izleri olan yerlere tek tek, ufak öpücükler konduran adam olmuştu.

Elini bırakmadan, Taeyong'un kapısını açtı.
Arabanın tüm camlarının filmli olması yüzünden içi görünmüyordu, bu biraz korkutucu bir ayrıntıydı...
Jeffrey'in kendi koltuğuna dönmesine kadar geçen sürede Taeyong kendini toparlamaya çalıştı.

Az önceki öpücüklerden sonra, elleri uyuşmuş gibi hissediyordu...
Kendisinden sonra arabaya binen kişiye bakıp, iç çekti.
Neden bu kadar yakışıklı olmak zorundaydı ki?
Taeyong, onun altında inlemekten başka bir şey hayal edemiyordu.

"Jeffr-"

Jeffrey(?) sert bir ses tonuyla cümlesini kesti.

"Jaehyun, adım bu.
Jeffrey sadece bir takma isim."

Taeyong, şaşkınlığını gizleyemedi.
İnternette hiçbir yerde böyle bir bilgi yoktu, Jeffrey olarak geçiyordu.

"Şimdi eşitiz, sen benim Jung Jaehyun olduğumu biliyorsun, ben senin Lee Taeyong olduğunu.
Yani, korkacağın bir durum kalmadı."

Yan koltukta oturan Taeyong, bir an fazlasıyla mutlu hissetti.
En başta olduğu gibi tehdit altında hissetmiyordu ve bu davranış biraz garipti... Düşünceli gibi.
Gözlerini parmaklarından ayırmadan, yüzündeki tatlı gülümsemeyle cevapladı.

"Teşekkür ederim Jaehyun-ah."

Buna karşılık olarak bir cevap almamıştı, Jaehyun arabayı çalıştırmış ve nereye gideceklerini söylemeden sürmeye başlamıştı.
Taeyong, buralarda kısa bir süredir yaşadığından ve dışarı çıkmayı pek sevmediğinden olsa gerek, yollara aşina değildi.
Gözlerini yanındaki yakışıklı adamdan kolay kolay çekmiyor, sadece nadiren yola bakıyordu.

Öyle dalmıştı ki... Jaehyun, direksiyonu bırakıp kendisine baktığında ancak fark etmişti varmış olduklarını.
Gözlerini dışarıya çevirdiğinde, devasa lunaparkın önünde olduklarını görmüş ve hayranlık dolu bakışlarını renkli ışıklardan bir türlü ayıramamıştı.
Jaehyun'un arabadan inmesiyle, kendi kapısını açmasını istemediğinden hızlı hareketlerle o da indi.
Gerçekten, başta tehlikeli olduğunu düşündüğü adamın tek isteği bu muydu? Lunaparka gelmek.

Taeyong her şeyi beklerdi.
Bir otel odasına gidip, güzel bir gece geçirmeyi, restoranda yemek yemeyi, caddelerde öylece dolaşmayı.
İstemsizce yüzüne aptalca bir gülümseme yerleşirken, kendisinden uzun olan adam karşısına geçmiş ve Taeyong'un yüzündeki maskeyi çıkarıp cebine atmıştı.
Bu maskeyi takmasının sebebini ikisi de biliyordu, sonuçta onun internette pek iyi bir şöhreti yoktu.
Defalarca kez, kendisini tanıyan kişiler arkasından bağırarak hakaret etmişlerdi.

"Güzel yüzünü saklama, sana laf etmeye cürret eden olursa dilini koparacağım."

Taeyong, dalgın bakışlarını onun dudaklarına dikmişken yutkundu.
Daha yeni tanıştığı birine kapılmak istemese de, sanki şeytan tüyü var gibiydi... Kendini ona çekilmekten alıkoyamıyordu.

camboy | jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin