"Etrafta kol gezen sessizlik tüm seslere emir verirmişçesine odaya hakim." -Zekrıd.
Sıkıntıyla elini saçlarına daldırdı. Sarı uzun saçları dağılmış, yoğun mavi gözlerinin altında torbalar oluşmuştu. Yatakta öylece uzanarak tavanı izlerken aklında ufacık bir düşünce yoktu.Zaten hayatında -yaklaşık 150 yıllık hayatında- onun düşünmesine değecek bir şey varmıydı ki? Eh, birazda egoistti. Belki de kendini böyle avutuyordu.
Yatağın sağ tarafından gelen boğuk bir iç çekiş başını yastığa gömmüş adama aitti. Elanoura, zoraki bir şekilde o tarafa dönüp hafifçe iç çekmişti. Bu adamın yerinde her gün başka birisi yatardı. Düştüğünden beri barda tanıştığı her adamla birlikte olmuş ve gün doğduğunda hiçbir açıklama yapmaya gerek duymadan çekip gitmişti.
80 yıldır düşmüş bir melek olarak dünya üzerindeydi. Cennette geçirdiği 70 yılını tabii ki özlüyordu. Fakat bunu kendine itiraf etmek konusunda pek iyi olduğu söylenemezdi.
Küçük evden dışarı, soğuk sabaha attı kendini. Her ne kadar ona soğuk gelmese de. O normal insanlar kadar zayıf değildi. Belki normal bir yaşam isteyebilirdi. Etrafında gördüğü insanlara imreniyordu. Bazıları o kadar mutluydu ki. Ellerini tutan bir hayat arkadaşları vardı. Bazılarının hayatına değer katan çocukları. O bunlara hiçbir zaman sahip olamayacaktı. Bunu biliyordu.
Bunun yanında etrafında ki insanlarda ona imreniyorlardı. Kadınlar her zaman güzelliğini yadırgamışlardı. Ve ölümsüz olmasını. Aynı, zamanda büyük, görkemli kanatlarına da kıskançlıkla bakarlardı. Bir zamanlar beyaz olan bu kanadın o hallerini görseydiler ne yaparlardı Tantı bilir.
Elanoura, siyah kanatlarını saklama gereği duymazdı. Hatta çekiciliğini daha da artırdığını düşündüğü için bilerek elbiselerinden çıkarırdı. Nasıl olsa dünya onu hor göremezdi. Onlar sıradan insanlardan fazlası değildiler. En azından bir düşmüş meleğe göre...
***
Londra’nın dondurucu soğuklukta ki gecesinde üzerinde ki askılı tişört ve kot şortla dikkat çekiyordu. Belki de sorun kanatlarındaydı. Ya da üstüne geçirilmiş bu alelade kıyafet ve spor ayakkabıyla bir bara girmesindeydi. Gerçekten düşünmek için uygun zaman değildi. Barmenin yanına ilerleyip bu gece ki avını bekleyecekti. Her zaman böyle olurdu. Elanoura’nın büyülemek için sihire başvurmaya ihtiyaç olmazdı. Tek yaptığı daha bakir olan bir erkeğe denk gelmemek için kendi içinde savaş vermesiydi.
Her gece burada olduğu için barmen sormadan kadehi önüne koymuştu. Kadın gülümserken kibarca teşekkür etti. Düşmüş melek olması etrafa kötülük saçacağı anlamına gelmezdi, sonuçta. Zaten eski zaman yaratığının kibar olması gerekirdi. Fakat şu an kendine ‘eski zaman yaratığı’ diyebilmesi için çok gençti. Bu terim ancak; en az 1000 yıl yaşamış melekler için kullanılırdı.
Kadehe uzanmadan önce hafifçe iç çekmişti. Nasılsa asırlarca dünyada sürünecekti. Cennet’e dönmek gibi saçma bir umut peşinde koşmuyordu.
“Tarzını beğendim.” Bir erkek sesi gülümseyerek konuşmuştu.
Elanoura aceleye vermeden, yavaşça, ona doğru döndüğünde adam eliyle ‘oturabilir miyim?’ manasında bir işaret yaptı. Kadın, başını sallamakla yetinmişti.
“Ben Alberich.” Dedi adam gülümseyerek.
“Elanoura.” Dedi kadın kısaca. Daha sonra adamı incelemeye başladı. Giyinimi gayet hoş ve düzenliydi. Kaliteli ve yeni gibi görünen bir kot pantolonun üstüne kaslarını belli eden siyah bir tişört giymişti. Kaslı bir vücuda sahip olması onu çekici kılan etkenlerden biriydi. Elleri bakımlıydı. Ve yüzü… Elanoura, yüzünü bilerek en sona saklamıştı. Yeşil gözleri muntazam bir şekilde parlıyor, kemerli burnu tek başına iyi bir parça değil gibi dursa da bütün yüz hatlarıyla birleşince onu daha da çekici kılıyordu. Rengine tam olarak bir isim veremediği saçlarından birkaç tutamı alnına dökülmüştü. Çene yapısı da bir Tanrı’ya yakışır türdendi.
“İncelemen bitmiştir umarım çünkü kendimi deney faresi gibi hissetmeye başladım.” Adamın sesi söylediklerinin aksine alaycıydı.
"Üzgünüm," dedi Elanoura. "takıldığım kişilerin görünümleri benim için önemlidir."
"Takılmak derken ne ima ettiğini anlamadım."
Kadın, arsızca gülümsedi ve elini adamın göğsünde gezdirmeye başladı. "Yani.. şu dakikadan sonra benimle gelmen gerek."
Adam, gülümsedi. Çok kolay teslim olmuştu. Bu kadına karşı koymak nasıl mümkün olabilirdi ki? Kadının dediğini yaparak kalktı ve elini ona doğru kibarca uzattı. Elanoura kısa bir tereddütten sonra elini onunkinin üstüne koymuştu.
***
"Demek burada yaşıyorsun." Adam, yaklaşık 100 yıllık ve modernlikten uzak olmasına rağmen şık olan evi inceliyordu.
Kadın sabırsızca yanına ilerledi. "Evet. İstersen yatak odamda şurada."
Alberich bıyık altından gülümsemiş ve soru sormaya devam etmişti. "Kaç yıldır burada yaşıyorsun, peki?"
"Büyükannenin yaşı kadar." Elanoura alaycı bir şekilde cavap vermişti.
Alberich kısa bir an duraksadı. Kadın başını, adamın boynundan nihayet kaldırmış ve yüzüne bekmıştı. "Ne oldu?"
"H-hiçbir şey." Adam derin bir nefes alıp kendine gelmiş ve kadını kucaklayarak kulağına fısıldamıştı. "Nerede?"
Elanoura başını tekrar adamın deniz kokan boynuna gömmeden önce eliyle odasını işaret etmişti.
Kadını yatağa bırakmak yerine, ayak ucunun bulunduğu tarafa bırakmıştı.
Elanoura hafifçe gülümdeyip adamın tişörtünü çıkarmak için kavradığında Alberich buna izin vermeyip kadının dudağına kesik kesik ve çıldırtıcı öpücükler bırakmaya başlamıştı.
Ama kadın bunun altında bir şeyler olduğunu düşünebilecek kadar kendindeydi. Elini adamın göğsünden daha aşağılara, erkekliğine, indirdiğinde adam tamamen kendinden geçmiş gibi görünüyordu. Biraz sonra dudaklarının arasından hafif bir inleme kaçmıştı.
Elanoura şeytance gülümsedi ve uzun zamandır ilk defa sihir gücünden yardım alarak hızla adamın tişörtünü çıkardı.
Karşısındaki manzara nefesinin kesilmesine sebep olmuştu. Ve hayır, bunun sebebi Alberich'in kaslı ve muntazam vücüdu değildi. Bu çok farklı bir şeydi.