sokak lambasının altı sahne olmuş, anka göklere uçmuş.

448 65 199
                                    

Başlama tarihinizi atar mısınız? ♡
____________________________________

Siyah renk, dünyayı esareti altına almıştı. Mavi, siyahı yarmak istiyordu fakat pek becerebilmiş gibi durmuyordu. Gökyüzünde; dünyayı aydınlatabilecek ne bir ay, ne de yıldız vardı. Hepsi insanlığı terk etmişti. Hiçbiri artık insanlığın yaptığı kötülükleri görmek istemiyormuçasına kaçmıştı. Sıra sıra dizilmiş binalar, sanki her an düşücekmiş gibi duruyordu.

Sokak lambaları ise, Anka'nın bulunduğu sokağı aydınlatan tek şey idi. Anka, sokak lambasının altından geçerken adeta sahnede tek başınaymış ve bütün gözler onun üzerindeymişcesine hissediyordu. Sokak lambasının ışığından kurtulunca ise üstünde ki beyaz elbise bile onu görünür kılmaya yetmiyordu. Dünya siyah, sokak lambaları ve Anka beyazdı sanki. Ve Anka,ne kadar beyaz elbiseli olsa bile, siyah beyaz bir fotoğrafın en renkli yeri gibi duruyordu.

Sokak boyunca az bir şey ilerledi. Ardından durdu bir sokak lambasının altında. Kendini gerçekten bir sahnede gibi hissetti. Sahnenin en renkli yeriymiş gibi hissetti.

Kapattı gözlerini. Normalde kararması gerekiyorken gözlerinin önü ama aksine, gözünün önünde canlanan şeylerle renklenmişti. Gülümsedi.

Anka, kafasını dikleştirerek, sokak lambasının beyaz ışığının tamamen yüzünü parlatmasına izin verdi. Yüzünde keskin bir bakış vardı. Keskin ve sert. Keskin ve kararlı.

Üst dudağının kenarında kabuk bağlamış bir şekilde duran yara, Anka'nın oraya yakın bir yeri ısırmasıyla sızlamıştı. Umursamadı. Eli, sanki varlığını hissetmek istercesine elmacık kemiklerinin üstünde olan iki çiziğe dokundu ardından. Acımıştı. Daha tazeydi, yarası. Elini iki çizginin üzerinde gezdirdi bir süre, sanki o yaralardan güç alıyormuşcasına bekledi.

Elini oradan çekerken, içinde ki solmuş çiçeklere de derin bir oksijen bahşetti. İçine dolan oksijen, kurumuş olan çiçeklerin tutundukları daldan düşmesine neden olmuştu. Olsundu.

Omuzlarının biraz altına dökülen saçlarında ki tokayı çözüp, saçlarını özgür bıraktı önce. Ardından yüzüne emanet bir tebessüm kondurdu.

Zihninde, bir şarkının meledosi yankılandı önce. Ardından sözleri.

"She says she's dead,
She doesn't even know why
She's afraid of feeling alive again,"

Kafasının içinde bir müzik kutusu varmış gibi hissediyordu ve şarkıyı gerçekten kafasının içinde duyuyormuş gibi hissediyordu. Şarkının ritmine ve sözlerine göre bedenini yavaşça hareket ettirmeye başladı, Anka.

İlk önce olduğu yerde bedenini bir sağa bir sola oynattı. Ardından şarkının akışına uyarak parmaklarının üstünde biraz yükseldi ve kendi etrafında döndü. Dönmesinin etkisi ile beyaz elbisesinin etekleri ve siyah saçları uçuşmuştu. Rüzgâr bütün bedenini yalarken, bu güzel hissettirmişti. Parmaklarının ucunda bir balerin edası ile bir o yana bir bu yana zıpladı ardından. Sokak lambasının aydınlatmasından çıkmamaya çalışıyordu. Üzerine siyah çöksün istemiyordu. Görünür olmak istiyordu.

"She's trying she's always
fooling herself,
Pretends that she has
beautiful long hair"

Tabanlarına yüklenerek yukarı doğru zıpladı, Anka. Ayak tabanlarında var olan yaralar, bütün bu hareketleri yaparken canını yaksada, yüzünde hiçbir mimik oynamıyordu. Tebessümünü koruyordu. Zaten insanların en iyi yaptığı şey değil miydi bu? Yüzlerine bir maske takarak gezmek. Gerçekleri gizlemek, insanların sorularından kaçmak, insanların yargılarından kaçmak...Sadece yüzlerine değil, ruhlarına da maske takıyordu, insanlar. Kanayan yaralarına çiçek ekmektense, gizleyip, ölmeyi bekleyen de insan değil miydi?

beyaz gökyüzüne sıçramış kırmızı boya. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin