(Geldin.)
-
Öfke.
Taehyung'u paramparça etmek istiyordum.
Sinirden gözüm seğirirken önümdeki çilekli pastamdan büyük bir parçayı daha ağzıma sokuşturmuştum. Kısa süreli bir boğulma faslı geçirdikten sonra nefes alamadığımı hissettim ve terasa doğru yürümeye başladım.
Çilekli pastamı elimden düşürmüyordum tabii ki. Çilekli pastalar kutsaldır.
Taehyung'un karamel kokusunun sindiği oturma odasından çıktığımda ciğerlerime dolan taze havayla gülümsemiştim. Terasın köşesinde duran limon ağacına yavaş adımlarla ilerlerken aklıma dolan anılarla havaya kısık bir kahkaha bırakmıştım.
"Taehyung! Sana limon ağacını benim dikeceğimi söylemiştim! Neden inat ediyorsun?! Bana ver şunu işte! OF!"
Arkasına dönüp bana dil çıkarttığında inanamayarak ona baktım ve tekrardan koşmaya hazırlanıyordu ki sırtına atlayan ben ile dengesini sağlamak için duvara tutundu.
"Sakince elinizdeki tohumu yere bırakın bayım!" diye bağırdımda naif kahkahası kulaklarımı şenlendirmişti. Onunla birlikte gülmeye başladığımda terasın kapısını açıyordu.
"Monsieur Jungkook. Sırtımdan inseniz iyi olacak sanırım."
İnmeden önce yanağına kokulu bir öpücük bırakmayı ihmal etmemiştim.
Şimdi ise önümüzdeki saksı ile bakışıyor kimin ilk hamleyi yapacağını bekliyorduk. En sonunda Taehyung toprağı saksıya boşaltıp küçük delikler açarak tohumları boşluklara doldurmuştu. Limon ağacımıza birazcık su koyduktan sonra karşısına oturmuştuk.
Bir süre boş boş saksıya baktıktan sonra yavaşça bana dönmüştü.
"Adını sen koy."
"Hm, bence ismi Lis olsun."
"Neden limon ağacına Zambak ismini koyarsın ki?" Dalga geçerek güldüğünde yavaşça burnunun dibine girip sinsi gülümsememle konuşmuştum.
"Sen de salaksın ama sana Taehyung diyoruz?"
"JEON JUNGKOOK!"
Kaos. Terasta koşuştururken kahkahalarımıza bulut mavisi gökyüzü tanıklık ederken Taehyung'un beni yakalayıp omzuna almasıyla sırtına yumruk atarken beni indirmesi için yalvarıyordum.
"Biraz daha sırtıma işkence edersen bu akşam çilekli pastayı rüyanda görürsün."
Tehditkâr sesi durmamı sağlamıştı. Ne de olsa çilekli pastadan bahsediyordu, çilekli pastalar kutsaldır.
Beni omzundan indirip koltuğa oturttuğunda kendini yanıma bırakmıştı. Ortamın sessizliği ve terasın kapısının açık olması sebebiyle yüzüme vuran ılık hava kaslarımın gevşemesini sağlamıştı.
"Sanırım seni çilekli pastadan uzak tutmalıyım. Benden daha çok sevdiğini düşünmeye başladım ve bu canımı sıkıyor,"
Kıkırdadığımda sahte siniriyle bana bakmıştı.
"Bir gün başımdan aşağı krema döküp ellerimde çileklerle evini basacağım diye korkuyorum."
Yapardı. Benim bildiğim Taehyung benim sevgi ve ilgimi kazanmak için her şeyi yapardı.
"Taehyung,"
Bana doğru dönüp elini yanağına yaslarken cevaplamıştı. "Efendim güzelim."
"Je t'aime non seuIement pour ce gue tu es mais pour ce gue je suis guand nous sommes ensembIe."
(Seni seviyorum sadece senin sen oIduğun için değiI, benim seninIeyken ne oIduğum için.)
Şaşkınlıkla ve gözlerindeki parıltılarla bana bakıyorken dünyanın en güzel tablosu gibiydi. Onu bir serginin en nadide parçası yapmak ve sergiyi sadece kendime özel kılmak istiyordum.
"Fransızcayı bu kadar akıcı konuşabildiğini bilmiyordum genelde seninle fransızca konuşmaya çalıştığımda utanıp boynuma saklanıyorsun."
"Eşime layık olmaya çalışıyorum o kadar. Senin Fransızca öğretmeni olman benim suçum değil! Üstüme gelme işte!"
Ondan kaçmaya çalıştığımda beni bileklerimden yakalayıp altına almıştı.
"Tu ne peux pas m'échapper."
(Benden kaçamazsın.)
Fransızcanın en çok Taehyung'un sesine yakıştığını düşünürdüm. Kalın ve derin sesi fransızca ile birleşince karşısında erimemek için büyük bir uğraş sarf ediyordum.
Yavaşça dudaklarıma yöneldiğinde kirpiklerini saymaya başlamıştım. Her bir ayrıntısı için yanıp tutuştuğum adam adımı ezberlemek istermiş gibi fısıltı halinde adımı sayıklarken sona geldiğimi hissediyordum.
Ta ki.
Yeontan gelip aramıza girene kadar.
"YEONTAN!"
Kapının zilini duymamla anılar arasından sıyrılmıştım. Sırtımı duvara yaslamış limon ağacının yapraklarını okşadığımı bile yeni fark ediyordum.
Kapı sesini tekrar duyduğumda olduğum yerde oturmaya devam ettim. Kendimde kalkacak gücü bulamadım. O an her şey omuzlarıma binmişti sanki.
Kapı art arda çalmaya başlayınca kapıdakinin Taehyung olduğunu anlamam çok uzun sürmedi.
Kapıyı uzun süre açmadığım zamanlarda deli oluyordu.
Yavaşça oturduğum yerden kalkıp içeriye doğru adımladığımda gözlerim dolmaya başlamıştı. Onu yaklaşık 5 saat 40 dakikadır görmüyordum. Yemek yemiş miydi bilmiyordum. En önemlisi de evden çıkarken yanına Yeontan'ı almış olmasıydı. İkisini de oldukça merak etmiştim.
Kapıya yavaş adımlarla ilerlerken fısıltı halinde kendi kendime konuşuyordum.
"Tu es venu."
(Geldin.)
-
İlk ficim olduğu için biraz gerginim ama uzun zamandır kendi kurgularımı yazmak istiyordum. Umarım okurken her şeyi göz önüne getirebilirsiniz ♡
_s
ŞİMDİ OKUDUĞUN
çilekli limonata | tk
Fanfiction"Tanrım keşke bacaklarımı almak yerine gözlerimi alsaydın."