Jungkook'un anlatımından
"Seni eve bırakmama izin ver. Geç oldu, bu saatte tek gitmene izin veremem." yaklaşık 15 dakikadır onu evine bırakmak için yalvarıyordum. " Tamam, tamam seninle inatlaşmıyorum artık. Hadi gidelim." bana sen diye hitap etmesine gülümsedim. Elimle kapıyı göstermiş ve ardından bende çıkmıştım. Arabaya binene kadar hiç konuşmamıştık. Sürücü koltuğuna geçip kemeri taktığımda Taehyung'a döndüm. Bu tarz klişeler dizilerde olmaz mıydı? Son model arabanın kemeri neden sıkışırdı ki? "Senin için takmam izin ver." kendi kemerimi çözmüş ve Tae'nin üstüne eğilmiştim. Nefesini tuttuğunu anlamıştım. Kalbim çok hızlı atıyordu. Siktiğimin kemeri gerçekten sıkışmıştı. Kafamı Tae'ye çevirdim. Yüzlerimiz çok yakındı ve o yakından daha da tapılası duruyordu. Alt taraflarımda ki hareketlenmeyi hissettiğimde kemeri bütün gücümle çekmiştim. Kendi koltuğuma oturup kemeri bağlamış, arabayı çalıştırmıştım. Yol boyu ikimizde sessizdik. Konuşmak istiyordum ama az önceki olay soğuk soğuk terletiyordu beni. "Burası." sağımızda kalan evi gösterdiğinde gülümsedim. Tam da sanatçıya, ressama yakışan bir evdi. Evin bahçesine girince durdum. "Yarın bütün gün dinlen. İki gün sonra fotoğraf çekimleri olacak. Ve eğer herşey istediğimiz gibi giderse hafta sonu Paris Moda Haftası'nda yer alabiliriz." son dediğim şeyle heyecanla bana dönmüş "Paris mi?! Sen ciddi misin? Oraya gitmek benim en büyük hayalim. Elimden gelenin en iyisini yapacağım. Bana bu fırsatı sunduğun için çok teşekkür ederim. " son dediğiyle sakinlemiş ve minnettar bir şekilde gülümsemişti. Bu kare gülümseme bana çok tanıdık geliyordu. Bu gülümsemeye sahip birini daha önce görmüş gibiydim ama kim olduğunu hatırlayamıyorudum. "Şey.. İstersen sende gel. Birşeyler içeriz." soran gözlerle bakmış ve yarım ağız sırıtmıştım. "Kahve! Kahve içeriz. Arkadaşım sayesinde çok güzle kahve yapmayı öğrendim. Israr etmiyorum. Sadece gelebilirsin. Yani tadı güzeldir denemeni isterim. " sona doğru sesi kısılmış ve gözlerini kaçırmıştı. Arabayı durdurmuş ve kemerimi çözmüştüm. "E hadi deneyelim bakalım. " demiş ve arabadan inmiştim.
**
"Evin gerçekten çok güzelmiş. Gerçi daha sade bir ev beklemiştim ve duvardaki fırça darbeleri sana mi ait?!"
Bir anda farklı bir cümleye atlamasına güldüm. Tavşan dişleri çok güzeldi ve şaşırdığında da daha da tatlı oluyordu. "Evet. Eve taşınırken duvarları kendim boyadım. Böylelikle ev bana daha çok aitmiş gibi hissediyorum." kahveleri sehpaya koyarken konuşmuştum. Yanına oturduğumda gözlerini duvarlardan çekmiş ve bana bakmıştı. Kahveden bir yudum aldı ve ağzını şapırdattı. Tam bir tavşan gibi gözüküyordu. Kaşlarımı kaldırmış ve soran gözlerle bakmıştım. "Eee beğendin mi? Dediğim kadar varmış değil mi?" gülümsedim ve cevabını bekledim. "Aslında hep acı ve sert kahveler tükettim. Böylesine tatlı ve şekerli bir kahveyi ilk defa içiyorum ve son olmayacağına eminim. Gerçekten harika. Bunun için her gün sana gelebilirim. "
Gülümsedim. "İstediğin zaman gelebilirsin." sesim kısık çıkmıştı ama etraf sessiz olduğu için duymuştu beni.
"Çizimlerini merak ediyorum." Kafamı yerden kaldırmış ve ona bakmıştım "Ahh tabi. Sana son çizdiğim bir kaç resmi getireyim. Biraz bekle."**
Jungkook'un anlatımından
Benimle konuşurken zarif ve pürüzsüz elleriyle oynaması çok hoşuma gitmişti.
O gelene kadar gözlerimi etrafta gezdirdim. Evi gerçekten çok doğal ve özgündü. Onun ruhunu yansıtıyormuş gibi hissettim. Çocuksu ve feminen kişiliğini toplum içinde saklamaya zorlanıyor gibiydi, ama gözlerine bakan herkes onun gerçek yüzünü, olmaktan korktuğu kişiyi görebilirdi. Sadece dışarıdaki insanların görmek istediği gibi olmaya çalışıyordu. Dışlanmaktan korkuyordu. Belki benim gibi bir geçmişi vardı onunda, o yüzden bu kadar kolay tanımlamıştım onu. Gerçi düşündüklerim doğru muydu, orası muamma.
Arkamda kalan cam kutuya kaydı gözlerim. Tabanına küçük led ışıklar döşenmişti. İçerdeki küçük bir ev maketiydi. Çok acemice yapılmıştı. Buna para verip böyle güzel saklanmasına şaşırdım. Ama bu satılık birşey değildi, ev ödevi gibi duruyordu. Oturduğum yerden kalktım ve ona biraz daha yaklaştım. Tanıdık gelen birşeyler vardı. Tabi ya! Bu benim lisede bir proje ödevi için yaptığım maketti. Ama burada ne işi vardı ki? Düşün Jungkook. Kesinlikle atladığın birşeyler var. Taehyung'u gördüğüm ilk andan beri tanıdık gelen birşeyler vardı zaten.
Kafamın içinde yankılan jeton sesiyle geri adımladım. O benim ilk aşkımdı.
Lise de onu gördüğüm ilk an ona aşık olmuştum. Onunla aynı projede yer almak benim için muhteşem bir şanstı. Ona olan aşkımı söylemek istemiştim. Ama korkmuştum. Bir erkeği seviyordum, bunu garip karşılamasından, okulda aşağılanmaktan korkmuştum. Anneme anlatmıştım sadece.
Zihnime dolan geçmiş ile soğuk soğuk terlemiştim. Bu ödevi yaparken biriktirdiğimiz anılar başımı döndürmeye başlamıştı. O günleri zor atlatmıştım ve tekrar yaşamak istemiyordum. Ondan uzak durmam gerekiyordu ama ona en yakın ben olmalıydım.
Hayır. Bu sefer kaçmayacaktım. Kocaman adam olmuştum. O ergen liseli değildim artık. Taehyung'u bu sefer bırakmayacaktım, ondan kaçmayacaktım.
Ama şuan ihtiyacım olan şey annemle konuşmaktı. "Jungkook?" omzuma dokunmasıyla irkildim. "Korkuttum mu? Özür dilerim. Seslendim ama duymadın. Dalmış olmalısın-" "Ben özür dilerim. Gitmem lazım. Ç-çok çok acil bir işim çıktı. "
Birşey demesini beklemeden ceketimi almış çıkmıştım evden. Düşünmem gerekiyordu. Düşünmem gereken çok şey vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stay With Me ||Vkook||
Teen FictionPassiბიis markasının sahibi Jeon Jungkook yöneliminden dolayı aşktan uzak duran , bütün hayatını modaya adamış bir iş adamıdır. Bu kitap kuzeni Yoongi ile birlikte yürüttüğü markaya yeni kreasyon için model olarak seçilen Kim Taehyung ile Jeon Jungk...