Sehpa

26 0 0
                                    

Kadın evdeki fazlalıkları atma konusundaki ısrarını o kadar abartmıştı ki kalan son sehpayı da az kalsın kapının önüne koyuyordu. Adam, her zamanki sakinliğiyle onu durdurdu. Kadının açtığı dış kapıyı kapatırken çöp koymak için çıkan karşı komşuyu görünce selam vermek zorunda aldı adam. Kadın, 'Bırak, selam bile verme şuna' dedi.

Usulca kapadı kapıyı adam, aralık kalması için dışarıda duran terliklerden birini kapı aralığına sıkıştırarak. Komşusuyla göz göze geldi ve kafasıyla belli belirsiz bir işaret yaptı. İkisi de az ilerdeki briket duvarın yanına geldiler. Hiç konuşmadan, öylece bir süre göz göze bakıştılar. Adam, bir sıçrayışta duvarın üstüne oturuverdi. Cebinden çıkardığı sigarasını tutuşturup, derin bir nefes çekti içine. O kadar susmuştular ki, tütünün yanarken çıkardığı ses duyuluyordu. Derin bir nefes çekti, omuzları düştü ve ardından bir nefes daha. Komşusu bu tablonun ne anlama geldiğini mıh gibi biliyordu. Ses çıkarmadan adamın konuşmaya başlamasını bekledi. Daha önce de böyle olmuştu ve o zaman da derin sessizlik içinde bakışmışlardı. Bu sefer konuşmalıydı çünkü. Bu kez farklıydı.

Bir şeylere derin kararlar verenler gibi omuzlarından kaldırıp başını uzaklara döndürdü adam bakışlarını. Sigarası yanıyordu ve bitmeden yenisini yaktı yanmakta olan sigarasıyla. An geçtikçe derinleşiyordu susku. Komşusu olan biteni değil, olacakla ilgileniyor, fakat adamı daha çıkmaz dehlizlere sürüklemekten de korkuyordu. Fakat tedirgin ve meraklı gözlerle de karşısındaki bu adamı, tüm jest ve mimiklerine varıncaya kadar da incelemekten kendini alamıyordu. Adam, dışarı çıkarken üstüne idareten geçirdiği belli kırışık pardösüsü içinde kırılgan ve oldukça da mum ateşi gibi titrekti. Gözlerinin kenarlarında derinleşmiş kaz ayakları, iki kaşı arasındaki çizgiler, gözaltı torbalarının şişkinliği, tırnakları sonra, tırnakları ne kadar da bakımsızdı. Omuzlarındaki bu bitkinlik, dudaklarına gözü kaydı komşunun, dudaklarındaki çatlaklara. Ne de çok ısırmış dudaklarını, eskiden de sıkıldığı zaman ısırıdı fakat bu kadar kopartıp kanatmazdı.

Oysa, diye içinden geçirdi komşusu, oysa ütüsüz bir çorap dahi giymezdi. Bu o adam mı, gözümün önünde her geçen gün biraz daha eriyen ve başkalaşan, aynı adam mı? Zamanın ettiği kötülükleri anlattığı o an gözünde canlandı komşunun. Kafka'dan bahsediyordu adam, şimdi anımsayamadığı bir isim de söylemişti, sabah kalktığında her şeyin ne kadar da kolay değişebilir kimyasından. Adam anlatıyordu o masada oturup, elindeki kalemin yardımıyla anlatıyordu. O konuştukça karşısında nasıl dinlediğini anımsıyor komşusu. Bir yaz kuşu dinler gibi dinliyordu. Tek bir kelam etmeden, dünyaya yeni gelmiş bir bebek gibi konuşmadan, her bahsettiği şeyin yeni bir keşif heyecanı yaratmasına engel olmadan, kulakları değil gözleriyle de dinliyordu. Şimdi bu dönüşümün karşısında elleri bağlı durmaktan kendini alamıyordu. Gözleri arıyordu eskiden kalan bir emareyi. Bir iz, bir hatırlatıcı işaret. Bu adamın aynı adam olduğunu hatırlatacak bir şey, bulamıyordu.
Neden sonra komşusu bu sessiz ânı bozmaya karar verdi, vermesine de, kuracağı cümlelerin kelimelerini getiremiyordu bir türlü hatrına. Gücünü ve cesaretini topladı komşusu. Nefesini derin çekti, uzun bir tirat atacakmışcasına. O esnada adam sigarasını bitirmeden briket duvardan aşağı sıçradı. Komşusunun gözlerine baktı ve bu sefer farklı sustu. Komşusu, tanıdı adamı, buldu aradığı işareti, emareyi. Bu bakışlar hiç değişmemiş evet.
Birkaç adım attı eve doğru adam. Devamını getiremeyecek gibiydi. Yüzünü omuzlarının üzerinden komşusuna gösterdi, vücuduyla dönecek mecali kalmamış gibi. Komşusu ameliyathane önünde içeriden haber getiren doktorun dudaklarına mıhlanmış bekler gibi bekledi, dudaklarına bakarken adamın. 'Sehpa' dedi adam, 'bana ait olan ne varsa attı. Bir tek sehpa kalmıştı, onu da alıver' dedi. Komşusu yerinden kıpırdayamadı. Tamam bile demesini beklemeden adam, evine doğru seğirtti.

Arkasından gidişini izlerken, topuklarını kaldırmadan yürüyüşünü, yüzünü yerden kaldırmadan hareket edişini burnu sızladı komşunun, hem de ne sızlamak. İstemsizce yanaklarına bir yaş süzüldü. 'Öpmeden mi gideceksin' diye mırıldandı sadece, yeterli gücü bulamadığından. Sehpanın yanından eve girişini seyretti sonuna dek.

Adam evine girdi. Komşusu durduğu yerden kıpırdayamadı. Priket duvar buz gibiydi ve ufuk guruba dönüyordu. Aralıklarla iki el silah sesi duydu komşusu. Tam iki el. Tanıdığı iki adamın evinden iki el silah sesi. Ne yapacağını bilmediği halde, evine doğru yürüdü komşu. Cebinden bir mendil çıkardı. Sehpanın üstüne sıçrayan kan lekelerini temizledi donuk bir şekilde ve sehpayı da alıp evine girdi, hiç karşı kapıya bakmadan. Kapısını kapatırken komşu, 'hoşgeldin' diyebildi sessizce, 'hoşgeldin'.

SehpaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin