Catra'yı terk ettiğimi hissediyorum.
O eski yurdu sevmiyorum. Boğucu havasından, saçma kurallarından, üstümdeki ilgiden hoşlanmıyorum. Kıyamet sonrası bir senaryodan fırlamış gibi görünüyor, mutfağı çok kötü kokuyor ve çarşaflar yalnızca elde düzgün yıkanabiliyor —kışın titreyerek yastık kılıfımdaki salyaları elimde köpürmeyen ucuz bir sabunla ovuşturmaya ihtiyacım yok.
Suçluluk duymamam gerekiyor, beraber gidebileceğimizi söyledim. Onun gitmek için benden daha fazla sebebi var —bunu herkes biliyor, herkes görmezden geliyor. Orada ne bulduğunu anlamıyorum.
Yine de bana küsüyor.
Yemin ederim elimden geleni yaptım. Aylarca peşinden tam anlamıyla koştum, her sabah günaydın; her akşam iyi geceler dedim. Saatlerce kulaklarını okşadım —buna bayılır. Derslerde yok yazılmasına izin vermedim, yemek yediğinden emin oldum —bazen kendim pişirip yedirdim. Nefret etti ama her zaman hepsini yedi, sanırım bu bana biraz sakinleşmek için cesaret verdi.
Glimmer ve Bow'u ondan uzun süre sakladım. Başka arkadaşlarım olmasından nefret ediyor. Gerçi sanırım biliyordu —Bow Catra'yı birkaç kez etrafımızda gördüğünü söyledi.
Glimmer ve Bow oda arkadaşı, başta bu beni şaşırtmıştı ancak sonrasında fark ettim ki bu yeni yurtta kızlar ve erkekler arasında en ufak fark görülmüyor. "Biz herkesin eşit derecede tehlikeli olduğunu düşünüyoruz, bu yüzden kiminle kaldığımızın önemi yok," demişti Glimmer. Nedense bu anıyı yanlış hatırladığımı hissediyorum.
Çok net hatırladığım bir şey: Bow'un babaları. Onlar gibi insanların var olabileceğini hayal dahi edemezdim —tam olarak açıklayamıyorum. Farklı olduklarını söyleyemem ama normalden çok çok iyiler. Sanki süslü kütüphanelerinin balkonundan tüm dünyaya sevgi fırlatıyorlar?
Onlarla tamamen tesadüf eseri tanıştım. Glimmer Bow mesajına üç saat içinde cevap vermeyince inanılmaz korktuğundan beni kapıp ormana sürüklemişti —neden ormanda aradığımızı ne ben ne de o anlıyor gibi —doğru hissettirdiği için olabilir.
Bow insanları harika analiz etse de ilgi alanlarını hiç umursamıyor. Eski diller üstüne bilgili olduğumdan güzel sanatlar okuduğumu düşünmüş —alakası ne bilmiyorum. Ailesi oldukça heyecanlıydı. Onlar da sanat kelimesini duyar duymaz sanat tarihiyle bir ilgim olduğunu düşünmüş, benimle konuşmak üzere birçok konu not emiş. Her şeye rağmen ilgilerini çekti mi anlamadım ama edebiyat okuyorum. (Catra buna çok gülmüştü.)
Bir şeylerden cesaret almaya epey meyilli olduğumdan Bow'un ailesiyle olan tanışmamı da harika buldum ve yeni arkadaşlarımı bildiğim tek aileyle tanıştırmaya karar verdim.
İyi gitmedi.
Kaçtı, günlerce ortadan kayboldu, ona ulaşmama izin vermedi ve ben iki hafta içinde pes ettim.
Ona geri dönmeyi her şeyden çok istiyorum. Bazen o yurda dönmekle tüm binayı yakmak arasında gidip geliyorum. Gözüm her yerde dağınık saçlarını arıyor, bazen boyu kısa diye görmediğimi düşünmeyi seviyorum. Hala kalabalıkta beni izlediğini, ders çalışırken bacağıma sürtündüğünü hayal ediyorum.
Catra'yı istiyorum, sadece kendime yediremiyorum.
umarım ölürsün melis
çizerin twitterını şunun yorumuna bırakıyorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bilmiyorum » catradora
Fanfictioncollege au lütfen okuldan ayrılırken iade edeceğiniz ganimetinizi temiz ve yanınızda tutun.