Sisin ardındaki karaltı giderek belirgin bir hal alıyordu. "Yükseliyoruz ve sis dağılıyor." diye geçirdim içimden. Ama nasıl bir yaratık bizim gemimizi kaldıracak güce sahip olabilirdi ki? Birkaç saniye içinde durduğumuzu hissettim ama karşımızdaki yaratığı net olarak seçemiyordum. Ardından sisin içinden süzülerek güverteye yanaştı. Aklımda canlandırdığım gibi bir yaratık değildi, daha çok kudretli bir cisim; bir tanrı gibiydi. İki metrelik bembeyaz kanatları vücudunun iki yanından yükseliyordu. Bedeni metal bir zırhla kaplanmıştı ve insan bedenini andırıyordu. Zırhın eklem yerlerindeki zincir işlemelerin arasından bir sıvı sızıyordu. Yüzü altın rengi uzun saçlarıyla kapanmıştı ve hiçbir yeri hareket etmiyordu sadece bize doğru havada süzülüyordu. Benimle arasında 2 adam boyu kala durdu, yere doğru hafifçe alçaldı ve geminin zeminine değdiği anda zemin parçalandı. Parçalanma sesi çıktıktan sonra herkes yavaşça canlıya doğru hareket etmeye başladı. Gerçekleşenlere bir anlam vermiyordum. Emekleyerek canlının yanına varan yolculardan biri zırhın dirsek bölgesindeki boşluklarından akan sıvıyı yalamaya başladı. Çok zaman geçmeden 2 yolcu daha ona katıldı. Kılıcımı sağ elimle kınından çekip sol kolumdaki deri zırha saplayabilmek için kılıcın sapını havaya kaldırdım. Seri bir hamleyle deri zırhı ve etimin bir kısmını deldim. Onlarca kere tekrarladığım bir hareket olduğundan sadece kanın kolumu ıslatması için nereye kadar saplamam gerektiğini biliyordum. Kılıcı çektiğim anda derin bir acıyla sol kolum hissizleşti ve ılık kanın ıslattığı rün devreye girdi. "Sikik iblis." Rünün bana kazandırdığı görüşle yaratığın asıl suretini görebiliyordum. Yaratığın üremeye çalıştığını ve kendisinden akan sıvıyı içen insanların da iblise dönüşeceğini anlamam uzun sürmedi. Sol yanımdan sürünerek yaratığa ulaşmaya çalışan iki yolcunun ellerine sırayla kılıcımı sapladım. Daha yakına giderlerse savaş sırasında ölebilirlerdi. "Daha fazla zaman kaybedemem, yolcular dönüşmeden saldırmam lazım." diye geçirdim aklımdan. İleri doğru uzun ama hızlı bir adım atarak kılıcımı yerde iblisin sağ ayağından süzülen sıvıyı yalayan yolcunun belinin ortasına sapladım. Yaratık bunu fırsat bilerek ilk defa hareket etti. Sol kanadını inanılmaz bir hızla bana savurdu. Beni ıskalayan kanat zehri vücuduna almış yolculardan birinin kafasını kopardı. "Sadece ilk ulaşan kaldı." diye düşündüm. Bu sırada bahsettiğim yolcu yere yığıldı. Geri çekildim, ikisiyle birlikte başa çıkamazdım. Arkama baktığımda yalnızca kaptanın iblisin cazibesinden etkilenmediğini gördüm. Kollarını sanki başını korumak göğsüne yaklaştırmış iki eliyle kavradığı topuzdan gözlerini zor görüyordum. Korkudan titriyordu. "Hangi hanedensin?" diye sordum. "Mari... Maritan..." yanıtını alınca rahatladım. Kaptanın yanına kadar geriledim. "Güvertenin başını kes!" diye bağıdım ve yaratıklara doğru koşmaya başladım. Yükselen su dalgaları yaratıklarla aramıza bir an için set çekti. Dalgalar dağılmadan havaya zıpladım ve dalgalar dağıldığı anda gördüğüm manzara tam tahmin ettiğim gibiydi. Tam olarak dönüşememiş olan yaratık güvertenin ucuyla birlikte çamurlu suya doğru düşmekteydi. Annesi ise tam karşımda havada asılı bir biçimde duruyordu. Bir kılıç darbesiyle kafasını kopardım. Yaratığın ölmesiyle geminin üzerindeki güç ortadan kalkmıştı ve gemi de benimle düşmeye başlamıştı. Neyse ki kaptan odaklanabilmişti ve dalgalarla hem beni hem de gemiye yumuşak bir iniş sağladı. Gemi battıktan sonra yaşayan sağ kalanlar olarak karaya çıktık. "Kaptanın yeteği olmasa o çamurlu suda herkes boğularak ölürdü." diye düşündüm. Teşekkür etmek sol elimi uzattım: "Sen olmasaydın çoktan ölmüştük." Elimi tuttuğu anda elini tüm gücümle kavrayıp onu kendime doğru çektim. Gövdesinden önce dazlak kafası bana doğru geldi. Sağ elimle sapını kavradığın belimdeki hançeri kınından çekip boynuna saplamam o kadar hızlı gerçekleşmişti ki tepki dahi verememişti. Hançeri yerinde bırakıp vücudunu ittirdim ve yolculardan birinin üstüne düştü. "Canavar!" diye çığırdı yolcu ve kucağında yatan adamın boynundaki hançeri çekip bana doğrulttu. "Hanemize savaş açan Maritan hanesiydi." dedim. "Beni değil onu suçla." diyerek kucağında yatan adamı işaret ettim.