Orada sadece ben, yıkık dökük bir bina ve o tabanca vardı. Tek bir seçim. Ve o an son olabilirdi. Yada başlangıç. Ama o başlangıcı anlatmak için sanırım biraz daha geriye bakmalıyız. Benim başlangıcıma.
Ben James,
Bir posta elemanı. Normal bir posta elemanı değil. Normal bir posta elemanının hayatı şudur: düşük bütçe, dırdırcı bir eş, salak çocuklar. Ama benim hayatım öyle değildi. Ben doğduğum mahallenin kurallarıyla büyümüştüm. Belki de en iyi okulda. Benim hayatım bitaz daha hızlı ve sizin ahlaki kurallarınızı tanımayan bir düzende. Benim işimi midesi iyi olmayan herkes yapamaz. Ben uyuşturucu baronlarının teslimatçısıyım. Her sabah 8 den gece 2 ye kadar arabadayımdır. Ne olursa olsun bazı kurallarım var. 1- İşinden söz etmek yok. 2-Hatırlamak yok.
Ne kadar berbatını görürsem göreyim. Ne olursa olsun. Daha berbatı çıkar. Hep. Ve tam işler daha da kötü olamaz derken. Daha da kötü olur. İşte her şey o güne kadar iyiydi. O gün aldığım kurye büyüktü. Kutu halindeydi. Beyaz minibüsüme attım, ve gidiyordum. Adresi okuyunca sessiz bir küfür ettim. Mark Zepur. Fransa göçmeni. Buralarda çekindiğim tek insan. Ve sebeplerim var. O ne olursa olsun. Acımaz. Ve acı çektirir. Sadece sesler vardır ya hani tüyleri ürperten. Markın sesi havaya sinmişti. Hissedebilşrdiniz. O keskin. Derinize işleyen. Derinizi eritip içindeki son umut tanelerini de eriten o hava. Acı. Çünkü o acının insanlara öğretme yolu olduğuna inanırdı. Ve o gün korkuyordum. Ona hayırlı bir şey gelmezdi. Gelemezdi. Yavaşça durdurdum kamyonu. Koliyi yüklendim. Ellerim titriyordu. Koca bir koliydi. Ve sadece canı istedi diye bir şeyler yapabilen bir insanın yanına gidiyordum. Koca bir fabrikaydı bina. İşleyen, işçilerin hiçbirinin altındaki yılanlardan haberdar olmadığı. Ve o yılanın kucağına yürüdüm. Herzamanki gibi içeriden dolabın arkasındaki dolaptan girdim. Ve aşağı indim. Bana yine iriyarı bir adam eşlik etti. O odaya girdim. Duvarlarda kan lekeleri olan, ışık almayan bir yeraltı zindanı.
Poker zevkini bölmüştüm yılanın. Bana baktı. Yanıma geldi. Kaslı. Kel ve dövmeli bir adamdı. Gözlerinden biri takmaydı. Bu ona başka bir saldırganlık katıyordu. Bende fena sayılmazdım, bu işlerde çalışıyorsanız çelimsiz olamazsınız ama gerçekten o başka bir canavardı. Kimden geldiğine baktı. Gözleri bir anda faltaşı gibi açıldı. Öyle sesli 'Gelin' diye bağırdı ki yer bir an titredi. İki kişi yoktan varolup beni kollarından tuttu. Ve biri de yavaşça koliyi masanın üzerine koydu.