Kızıl ay yıllardan beri uğramadığı gezegene bu sefer tüm ihtaşamı ile konuk olmuş; sokakları, caddeleri, bitkileri, insanları ve hatta hayvanları dahi rengine boyamıştı.
Jeon Jungkook ise uzun zamandır kızıl hissediyordu. Zayıflıktan çökmüş yanakları, mor göz altları ve cansız gül kurusu dudakları bunun aksini hezeyanla haykırsa da yaşanan hadiseler ayan beyan ortadayken inkarlar boşunaydı.
Ruhunun en bucak, köhne yaylasında yanan alazda kurban giden bir ruha sahipken aksini kim iddia edebilirdi ki?
Elini çenesinin altına koyup her şed vakti yaptığı gibi güzel hülyalar tasavvur etmeye cüret etti sonra bu haline sinirlenerek harelerinin baktığı ancak kendisinin görmeye yanaşmadığı kızıl aydan gözlerini alıp oturduğu pencere pervazından zıplayarak odaya girdi. Ardından önce pencereyi sonra camı kapattı.
Yüzyılda bir zuhur eden bu mucizeyi onunla izliyor olabilirdi, onunla bu manzarada bir kadeh şarap içip koyu bir sohbetten sonra o en sevdikleri valsi sonsuz kahkahaları eşliğinde icra ediyor olabilirdi, günün sonunda güneş kollarını dağların ardından tüm ihtişamı ile çıkardığında o da ekseriya sevgilisinin kollarında yeniden doğabilirdi: tıpkı güneş gibi lakin biliyordu ki bunun mümkün olabilir hiçbir yanı yoktu. Hayalleri ve kuruntuları ile bir başına bu evde kalmıştı.
Yüreği kimsesiz bir muhit kadar sessiz vaveylalar eşliğinde kanıyordu.
Onu bırakmış mıydı yoksa daha kötüsü canına bir zarar mı gelmişti?
Bu ikilem ona deli gömleği giydiriyor, bir odaya kapatıyor ve saatlerce tefekküre zorluyordu mamafih kafayı yiyiyordu.
Onu göreve gönderen salahiyetli arkadaşları iyi olduğunu bildirmişti buna mukabil Jungkook'un aklında peyda olan tek düşünce onu bıraktığıydı. Kabul etmemek için: ağma ve kör taklidi de yapsa bütün yollar bu caddeye çıkıyor, tüm tilkilerinin kuyrukları işte bu noktada birbirine düğümleniyordu.
Derin ve cılız bir nefesi ince dudaklarından içeri ızdırapla kabul ettiği vakit gözlerini yumdu, aklı başka kalbi başka konuşuyorken müsterih kalmamak işten değildi. Bacaklarını güçlükle kor geceler eksilttikleri yatağa yönlendirirken bir un çuvalı kadar eğreti vücudunu şimdilerde buz gibi olan ipek çarşafın üzerine serdi.
Bir süre yalnızca sessizliği dinledi, istediği vakit düşünme eylemine ara verebildiği o nadide saniyelerin birindeydi. Sonra çalı süpürgesini andıran birbirine karışmış uzun kirpiklerini araladı ve pencereden kollarını uzatan kızıl ışığın yatağın bir zamanlar onun yattığı tarafa yansıdığını gördü.
İpekten beyaz çarşaf bünyesine kattığı ışıkla parıldıyordu. Jungkook düşündü "Şimdi yamacımda; hemen şu ışığın yansıdığı yerde yastığa dağılan koyu kahve saçları, huzurlu yüzü ve tüm ihtişamıyla boylu boyunca uzanıyor olsaydı aslında eksik olan her şeyim bir anda tamamlanmayacak mıydı?"
Müşkül bir duruma düşmüştü keza son birkaç aydır cebi para görmüş değildi, iki gündür doğru düzgün tek lokma dudaklarından içeri uğramamış, suyu bile midesi zor kabul eder olmuştu ancak düşünebildiği yalnızca o vardı. Kendi vaziyeti umurunun hududları içine girememişti.
Yataktaki soğuk boşluğu en az kumaş kadar soğuk parmak uçları ile usulca sevdi, gözleri yeniden dolmaya başladığında perdelerini indirerek ona mani olan husus kapı sesiydi.
Eli duraksadı, siyah bir mücevheri andıran gözleri anında kapıya ilişirken kapıyı bir misafir gibi çalan kapının ardında onun olması düşüncesi ile coşkuyla yerinden doğruldu ve hızla kapıya ulaşarak kulbunu aşağı indirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bahar Gözlüme Güz Mektupları // Taegguk
FanficSana bekle diyemem lakin beni beklemezsen yaşamak meselesi lüzumsuz bir gösteriden öteye gitmeyecek