YABANCI

25 1 1
                                    

Görüntü biraz daha netleşince iki yeşil göz bana bakıyordu. Bu gözler tanıdıktı evet hatırlıyordum. Müdürün yanında gelen o iki kadından biriydi, bacağım yaralandığında beni kolumdan tutan kadındı. Şimdi ise elinde tepsi gaz lambasıyla yanıma geliyordu. Yaklaştı, yaklaştı… Tepsiyi önüme koydu ayağıma gözünün ucuyla baktı. Sargı bezimin beyaz yerine kırmızı olduğunu fark eder gibi teni kadar beyaz olan gömleğinin cebinden sargı bezini çıkardı ve ayağıma dokundu. O an ayağımı o sıcak ellerinin arasından çektim bana baktı ve: ayağın iltihap kapabilir, sargının değişmesi lazım dedi. Ben ise içimdeki tereddüde rağmen ayağıma dokunmasına izin verdim. Neden tereddüt ettiğimi ben bile bilmiyordum. Ama müdürün bana yaptıkları aklıma gelince burada güvenebileceğim birisinin olmadığı aklıma geliyor ve tereddüde düşüyordum. Şimdilik bu yurt bende, dışarıdan çok farklı bir dünyaydı. Burası merhametin, şefkatin, acımanın, katlanmanın olmadığı bir dünyaydı. Sanki yurt dünya, her oda bir ülke ve her çocuk bir şehirdi. Bu kadınsa sanki kutuplar… Beni kendine çekiyordu. Onlarla birlikte aynı yerde mevcut olsa bile yüzündeki o samimiyet beni ona doğru itiyordu. Onun dışında emin olduğum bir şey daha vardı; eğer burası bir dünyaysa, ben bir uzaylı ve bu dünyayı hiç bilmeyen bir yabancı...

                                                ***

Ayağımı sargısını değiştirdikten sonra kanlı sargıyı cebine atıp bana baktı ve ağzından şu cümleler çıktı: Bu arada biz seninle tanışmadık herhalde benim adım Meryem, seninki de Betül değil mi dedi. Bende cevap olarak başımı salladım zaten başka yapabildiğim bir şey yoktu. Sonra benle konuşmaya başladı. Burada neden olduğumu, burasının aslında böyle bir yer olmadığını, şu an içinde olduğum durumun ise bir cezadan ibaret olup, bir daha hata yapmamam için gerekli olduğunu ve burada geçen sürenin ise bir gün den ibaret olduğunu benim ise 8 saatimin kaldığını anlatırken, bana tepsideki yemekleri yememi işaret ediyordu. Ben ise önce yememekte ısrar ettiysem de midemdeki sesin susacağı yoktu bende yemeye başladım. O anlattı ben yedim. Neden içimde bir neşe olduğunu tam anlayamıyordum. Biraz düşününce bu hislerimin yanımda oturan Meryem öğretmenden kaynaklandığını kanaatine vardım. Cebinden kâğıt kalem çıkartıp bana uzattı ilk başta ne yapacağımı anlamadım. Sonra hep ben konuşuyorum artık sende kalemi konuşturt bakalım dedi. Ben ne yazacağımı bilemiyordum içimden geçenleri mi yazsam, yoksa kâğıdı ona geri mi versem. O an aklımdan içimde kopan fırtınaları anlatayım dedim ama daha 1 saat konuştuğum bir insanla ne kadar samimi olduğum konusunda pekte fikir sahibi değildim. O an kaleme şu kelimeyi yazdığımı fark ettim “NEDEN?”.Kâğıdı alıp okuduğunda yüzünde ilk başta şaşkınlık daha sonra bir gülümseme oluştu. Ve bana dönüp dedi ki benim görevim bu. Nedeni yok ben sadece bana denileni yapıyorum dedi. Ben elime tekrar kalemi alıp “KİM” yazdığımda ise ağzında şu kelimeleri sarf etti: “Peygamber efendimiz (s.a.v) buyurmuştur ki : Merhamet etmeyene merhamet olunmaz! ” ben ona bakıp dediklerinin manasını kavrarken bu manevi ortam hoşuma gitmişti. Daha sonra saatine bakıp: ooo zaman epey geçmiş benim gitmem lazım 4 saat sonra tekrar görüşürüz dedi ve üzerindeki şalı benim omuzlarıma dolayıp kapıya yöneldi.Bana son bir gülümseme dolu bakışını atıp karanlıkta beni yalnız bıraktı. Bu bir ilk, bana yalnızlığın iyi geldiğine hiç şahit olamamıştım. Lakin bu manevi ortamdan kaynaklansa gerek. Ne söylemişti bana: “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz”. Evet, bunu söylemişti bak işte yine oldu içim ürperdi. Gaz lambası ve dört duvar gerçekten muhteşem bir ortam… Ayağa kalkıp içinde bulunduğum dört tane duvarın her birinin yanına uğrarken hepsini bu karanlığa uyum sağladığını görüyordum her yer toz içindeydi. Bebekler, kalemler, yara bantları, mendiller ve birde yatak içerideki havasızlıktan burada bir pencere olmadığı çok belliydi. Karşımda duran yatağa uzanmak istedim ama bunun olmayacağını fark ettim ve yanına oturdum. Çünkü yatağın çarşafı değişmemiş ve büyük ihtimalle çocuğun biri altına kaçırmış olacak ki çarşaf beyazdan sarımsı bir renk almış. Bunu nerden biliyorum diye soracak olursanız küçükken bende korkardım. Yağmurlu gecelerde şimşekler çakınca korkudan kaçırı verirdim ve ağlamaya başlardım. Ben ağlayınca annem yanıma gelir ilk baş bana bakar bu kaçıncı der, beni önce güzel bir yıkar sonrada yatağıma yatırır ve başımı okşayıp güzel sesiyle ninni söylerdi. Ben uyumadan asla gitmezdi. Annem… Keşke şimdide yanımda olsaydı, saçımı okşasaydı. Bana ninni söyleseydi ama sesi nasıldı sanırım unutmuşum çünkü bana en son 8 yıl önce ninni söylemişti. O gün ağlıyordum şimşek çakmıyordu o gün o gün… Gözyaşlarımda o günü hatırlamış olacak ki hemen akmaya başladılar. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 20, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ŞAH VE MATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin