Not: Seni Sevmiyorum

1.8K 32 1
                                    

Büyürken benim “ben” olmama olanak sağlayan inancı,
desteği ve ifade özgürlüğünü karşılıksız sunan aileme
teşekkür ederek bu kitabımı onlara ithaf ediyorum.
Siz olmadan hiçbiri olmazdı…

Not: Sizi Seviyorum!

*

Birinci bölüm

Siz hiç sevgilinizden bir mesaj, e-posta ya da daha kötüsü bir post-it ile ayrıldınız mı? Ben az önce yaptım! Üstelik üstümdeki giysiye rağmen. Ne mi giyiyorum? Gelinlik! Ah evet doğru duydunuz ben az önce nişanlıma bir post-it üzerinde ondan ayrıldığımı ilan ettim. Şimdi düşünüyorum da belki daha duyarlı birkaç söz yazabilirdim. Özellikle de aşağıda bekleyen yaklaşık bin kişiye gelinin onu yüzüstü bıraktığını açıklamak zorunda kalacağı, daha doğrusu açıklayamayacağı düşünülürse…

Peki ben ne yaptım?

“Üzgünüm, yapamayacağım. Umarım bir gün beni bağışlarsın… Not: Seni sevmiyorum!”

Aman Allah’ım ne düşünüyordum ki? Neyse tamam şimdi bunun için endişelenemem. Ortadan kaybolduğumu diğerleri fark etmeden bir şekilde buradan uzaklaşmalıyım. Hem de olabildiğince uzağa gitmeliyim!

Topuklu ayakkabılarımın koşmaya pek de elverişli olmadığını fark edince bir çırpıda eğilip ayakkabılarımı çıkarıyorum. Elbette elverişli değil! Çünkü gelinin düğünden koşarak uzaklaşması için tasarlanmadılar.

‘Nişanlının kolunda zarifçe merdivenlerden inmen için giydin onları hatırladın mı?’ diye çemkiriyor beynimin bir köşesinde bir süredir bana hiç huzur vermeyen o tanıdık ses. Arkadaşım Esin onun vicdanım olduğunu iddia etse de ben kalması gerektiği yerde kalmayı beceremeyen -yani bilincimin ta en derinlerinde- bilinçaltım olduğuna inanıyorum. Bir zamanlar bir şeyi yanlış yapmış olmalıyım ve kafayı cidden buna takmış olmalıyım ki kendimi acımasızca eleştirip duruyorum. Oysa onu defalarca bilincimin en dipsiz derinliğine yolladığımdan eminim. Her neyse şimdi bunu da düşünmemeliyim. Kafamdaki sesi susturduktan sonra ayakkabılarımı tek elimde taşımaya karar veriyorum. “Bu kadar uzun duvak seçerken aklımdan ne geçiyordu hiç bilmiyorum!” diye söylenerek beş metrelik duvağı diğer koluma dolamaya başlıyorum. Ah doğru ya bu duvağı ben seçmedim! Kayınvalidemin eşsiz zevkinin başka bir ürünü. Bir elimde duvağım diğerinde ayakkabılarım bir an nereye gideceğimi ne yapacağımı kestiremez bir biçimde duruyorum. Heyecandan kalbim küt küt atar vaziyette bir sağa bir sola baktıktan sonra otelden gelen seslerle irkiliyor, adeta nefessiz kalıyorum.

“Henüz değil…” diye fısıldıyorum kendi kendime. “Henüz fark etmiş olamazlar.” Kendimi otelin sınırları dışına atmak için can havliyle koşmaya başlıyorum. Nihayet yola vardığımda Ortaköy trafiğinin kilitlenmiş olduğunu fark ediyorum. Yaz ve Cumartesi olması nedeniyle herkes arabalara doluşmuş eğlenmeye bir yerlere gidiyor. Tıpkı normal insanların yapacağı gibi… Normal şartlar altında tıpkı şu an benim de yapıyor olacağım gibi… Allah’ım son derece sıradan bir hayattan nasıl bu denli karmaşık bir dünyaya geçiş yaptım? Ben kim evlenmek kim? Hem de sosyetenin en tepelerindeki ailelerden birinin pek kıymetli küçük oğluyla! Sevmediğim ve asla sevmeyeceğim oğluyla! Üstelik bu işe girerken onun eşcinsel olduğuna yemin edebilirdim. Yani ikimiz de kendi hayatlarımızı yaşayacaktık. Oysa müstakbel nişanlım bir kaç hafta önce bana saldırmaya kalkıştığında eşcinsel olmadığını çok net ispatladı.

“Bunu yapamazsın! Doğana aykırı!” diye haykırdığımda hayret dolu gözlerle bana bakıp şöyle dedi:

“Karım olacak kadınla birlikte olmam neden doğaya aykırı olsun?”

Vefa Enver PembesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin