Diary
Bölüm 1
-
Arabanın altına tek tek takılan küçüklü büyüklü taşlar, geçtiğimiz kasaba yolunda direksiyonun başındaki bedenimi ve yanımdaki arkadaşımı çokça sarsarken, ikimiz için de bunun bir önemi olmadığını biliyordum. Yağmur yağıyordu, sanki kasvetli hava en büyük sebebini, aldığımız habere bağlamıştı. İkimizden de çıt çıkmazken camlara değen yağmur damlaları ortamı daha da geriyordu. Onunla yıllardır görüşmüyor olmam, gençliğimizde yaşadığımız sorunların bir yansımasıydı sanki. Ancak değişmiştim, tıpkı onun gibi, tıpkı o okulda olan herkes gibi...
''Sence...'' diye mırıldandı nihayet. Onun da kafasının karışık olduğunu biliyordum. ''Sence ona ne oldu? Yani... Bilirsin, o eskiden de oldukça iyimser ve sakin biriydi. Şimdi başına tüm bunların gelmiş olması... Dehşet verici?'' Direksiyonu tutan ellerimin titrediğini hissederken başımı ritmik bir şekilde salladım. Tüm bu olanlar hepimizi büyük bir şoka uğratmıştı ve bu durum bizim için kaçınılmazdı. ''Haklısın.'' dedim sakince. ''Kendimi biraz suçlu hissediyorum.''
''Neden?'' Gözlerim anlık olarak ona döndüğünde kıyafetinin açık bıraktığı esmer omuzlarına değen saçlarına takıldı gözlerim. Birçok şeyde olduğu gibi bu da değişmişti. Eskiden kırmızının güzel bir tonunu barındırırken şimdi simsiyahtı. Üstelik eskiden hiç kaybetmediği enerjisine sahip olmayışı da, onu hala tanıyıp tanımamamı sorgulatmıştı. Ancak hepimiz değişmiştik. Büyümüştük ve yeni hayatlarımız vardı. Fakat o yıllara dönüp baktığımda belki de değişmeyeceğini düşündüğüm tek kişiydi. Açık konuşmam gerekirse de, değişmesinden pek hoşnut kalmamıştım. ''Onu yalnız bırakmasaydım başına bunlar gelmeyecekti.'' Anında gözlerini devirirken geçmişten tanıdık bir şeylerin hala onda olduğunu bilmek yüzüme hafif bir gülümseme kondurdu. ''Yapma Mete.'' diye mırıldandı bıkkınca. ''O saçma partinin olduğu günden bu yana hepimiz birbirimizden koptuk. Bilirsin, inatçı keçilerin önde gideniyiz.''
''Haklısın.'' diye mırıldandım gülerken. Aramızdaki gerginliğin son bulmasına sevinmiştim. ''Bu inadı kıran kişilerin sen ve ben olması şaşırtıcı. Üstelik bunu bir araya gelerek yapmamız daha da şaşırtıcı.'' Tıpkı benim gibi gülerken hızla başını salladı. ''Değil mi? Okulun gaddar prensesi ve neşeli naif çocuğu. Fazla zıttız. Ancak...'' Başını yağmurların süslediği pencereye çevirirken mırıldandı. ''Gördüğüm kadarıyla artık ne ben gaddar prensesim, ne de sen neşeli naif çocuksun.''
Söylediği şeyle arabaya bir sessizlik hakim olduğunda herhangi bir cevap vermedim. Zaman, bizi büyütüyordu. Bizi kesinlikle büyütüyordu ve şimdi, bu büyümenin iyi mi yoksa kötü mü olduğunu ayırt edemiyordum. Ne kadar halimden memnun olsam da ''keşke büyümeseydik'' demekten alıkoyamıyordum kendimi. ''Keşke büyümeseydik, keşke bunlar yaşanmasaydı, keşke şimdi bu arabada kayıp arkadaşımız hakkında bir şeyler bulmak için çırpınıyor olmasaydık...''
Nihayet son bulan araba yolculuğumuzun ardından, Melisa'ya arkadaki ceketimi uzattım ve kapüşonumu başıma geçirdim. Hava soğuktu, bu ikimizin de umurunda değildi ancak soğuktu işte. Önemsiz ayrıntılara takılıp duruyordum.
Benden önce çıkan arkadaşım aldığı ceketimi üzerine geçirirken kilidi arabaya doğru uzatıp kapıları kitledim. Karşımıza çıkan iki katlı ev, anılarımızı çokça süslüyordu. Bu evde sırf iki katlı olduğu için hepimiz toplanırdık ve eğleniyorduk işte. Ne kadar şehir merkezine biraz uzak olsa da ağaçlarla kaplıydı, bunu çok seviyorduk ve ağaçların üzerimizde bıraktığı his değişmemişti. Bu civarda pek fazla ev yoktu, sadece ormanın güzelliğinden ayrı kalmak istemeyen birkaç kişi ikamet ediyordu. Bu yüzden kaybolan arkadaşımız hakkında toplayacağımız bilgi, ne yazık ki kısıtlıydı.
''Giriyor muyuz?'' dedi Melisa gözlerini evden ayırmadan. Başımı salladım ve önden yürümeye başladım. Bu sırada onun etrafa attığı şüpheli bakışları görüyordum. Hiçbir zaman korkak bir kız olmamıştı ancak şimdi, bu cesaretinin ve özgüveninin biraz azaldığını hissedebiliyordum. Bu yüzden evin kapısının önünde çevreye bakarken irislerini kaplayan korkuya daha fazla dayanamadım. Benden daha kısa olan bedenini eve doğru çevirdim ve o bana bakmaya devam ederken gülümsedim. ''Korkuyorsan tek girebilirim.''
''Hayır, hayır.'' dedi aceleyle. ''Korkmuyorum sadece... Rahatsız oldum. O şuan ortalıkta yok ve biz evine girmek üzereyiz Mete. Bu tüylerimi diken diken ediyor.'' Hafifçe başımı salladım. ''Haklısın. Ancak onu geri istiyorsak bunlara devam etmek zorundayız.'' Tıpkı benim gibi herhangi bir cevap vermeden başını salladı. Bu sırada onu biraz daha kontrol etmiş, ardından arkadaşımızın yedek anahtarını sakladığı yere, girişin hemen altındaki merdiven altına bakmıştım. Tahmin ettiğim gibi anahtar hala buradaydı. Yaklaşık dört tane merdiveni çıkıp verandaya ulaştım. Gözlerim tekrar Melisa'ya giderken dudaklarını dişliyordu. Ondan beklediğim cesareti alamayıp anahtarı kilide soktum.
Kapı, garip bir sesle açılırken karanlık koridora biraz bakındım. ''Sanki uzun süredir burada yok gibi.'' diye fısıldadı yanımdaki beden. Onaylayıp elimdeki feneri açarken içeri doğru bir adım attım. Tahtalar da gıcırdamaya başladığında ''Bu ne?'' diye mırıldanmadan edemedim. ''Siktiğimin korku filmlerinde falan mıyız?'' Zaten cevap istediğim için sormadığım sorum yanıtsız kaldığında içeriye adımlayıp kapıyı kapattık. Bu sırada Melisa düğmeyi bulmuş, ışıkları açmıştı. Sarı loş ışık ortamı kapladığında gözlerimi biraz kırpıştırmak zorunda kaldım. Melisa da birkaç saniyelik duraksamanın sonrasında yürümeye başlamıştı.
''Sen alt kata bak, ben üst katta bir şeyler arayayım.'' dedi merdivenleri işaret ederken. Hızla başımı salladım. ''Dikkatli ol.''
Girdiğim ilk oda, salondu. Bir duvarda gençliğimizde çokça eğlendiğimiz televizyon kapalı biraz da toz tutmuş bir biçimde duruyordu. Kırmızı mobilyalar sanki griye dönmüştü ve üflesem hapşırık krizine gireceğim belliydi. Biraz daha bakındığımda dikkatimi ilk çeken çekmecelerdi. Hızla oraya doğru yürüdüm ve tahta parçasını kendime doğru çektim. Hepimizin bir arada olduğu resimleri tek tek elime aldığımda gözlerimin hafifçe dolduğunu hissettim. Güzel günlerdi, kesinlikle güzel günlerdi.
Kayda dair hiçbir şey bulamadığım odadan hafif sinirle çıkarken bu sefer karşı odaya girdim. Buradaki çekmecelere de uzanmış, çoğunlukla fotoğrafların olduğu yerleri karıştırmıştım. Ancak bir fotoğraf, duraksamamı sağlamış, arkamdaki sandalyenin tozlu oluşunu umursamadan oturmuştum.
Bu, Kayra ve benim olduğum bir fotoğraftı.
Onun kolları arasında olmam gerekirken Umut'un kucağındaydım, elleri belimi sarmışken dudaklarım dudaklarının üzerindeydi ve gözleri kapalıydı. Gözlerim net bir şekilde Kayra'ya bakıyordu ve onun yüzündeki öfkeli ifadeyi seçebilmiştim. Yılmaz ve İlayda bize kusarcasına bakmaktaydı. Arkada Melisa, Sıla'yı kendine çekmişken onun sinirli suratını gülerek izliyordu. Damla ve Armağan gayet sakindi. Furkan sigara içiyor, Sude, Melisa'yı izliyor, Piraye ise Tuğçe ile gülüşüyordu. Sara arkasına yaslandığı duvarda telefonuyla uğraşıyordu. Ümit ise büyük ihtimalle fotoğrafımızı çeken kişiydi.
Hepsini çokça özlesem de, fotoğraftaki bu bakışmamız gözlerimin dolmasına yetmişti. Onu özlüyordum, onu çok özlüyordum.
Düşüncelerimi bölen şey üst kattan Melisa'nın seslenmesi oldu. Telaşlıydı, bu yüzden elimdeki fotoğrafı nereye olduğunu umursamadan atmıştım. Koşar adımlarla yukarı çıktığımda odaların birinde, açık olan kapıya hızla girdim. Arkadaşım, yere çökmüş elinde kalın bir defter tutuyordu.
Kırmızı kapaklı defteri bana uzattığında yavaşça yerden kalktı. Ellerim hafifçe titrerken kapağı açmış, boş sayfayı çevirip yazan ilk cümleyi okumuştum.
''Sevgili Günlük, bugün okulun ilk günü.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Diary
Teen Fictionlisede yakın arkadaş olan grup içlerinden birinin gizemli bir şekilde kaybolmasıyla tekrar bir araya gelir.