Harry Sirius'un, Bellatrix'in kırmızı ışınından kaçındığını gördü: Rakibine gülüyordu.
"Hadi ama, daha iyisini yapabilirsin!" diye bağırdı, sesi mağaramsı odada yankılandı.
İkinci ışın tam göğüsüne isabet etti.
Yüzündeki gülüş henüz silinmemişti, ama gözleri hayretle açıldı.
Harry'i Neville'i bıraktı, oysa bıraktığının farkında değildi. Dumbledore da platforma doğru döndüğünde, Harry yeniden basamaklara doğru sıçrıyordu, asasını da çıkarmıştı.
Sirius'un düşmesi çok uzun sürdü sanki: Kemerden sarkan eski püskü tülün içinden arkaya doğru düşerken, bedeni zarif bir kavis çizdi.
Harry, vaftiz babası kadim kapıdan içeri düşüp tülün arkasında yok olurken, onun yıpranmış, vaktiyle yakışıklı olan yüzünde korku ve hayret karışımı bir ifade gördü; tül, şiddetli bir rüzgara kapılmış gibi bir an dalgalandı, sonra yine eski haline döndü.
Harry, Bellatrix'in muzaffer çığlığını duydu, ama hiçbir anlamı olmadığını biliyordu -Sirius sadece kemerden içeri düşmüştü- şimdi öbür tarafta yeniden belirecekti.
Ama Sirius yeniden belirmedi.
[+Sirius Black'in son anları, Zümrüdüanka Yoldaşlığı kitabı]
▲
Merhaba!
Bu kitabın son bölümünü hiç yazamayacak gibi hissetsem de, bu gece kendimi gaza getirdim ve işte, final.
Sirius'un ölümünü tekrar okumak, ayrıntısıyla birlikte hayal etmek ve daha da kötüsü yazmak olağanüstü berbat hissettirdi. Sanırım Zümrüdüanka'nın en sevmediğim kitap olmasının temel nedeni bu. Şu zamana kadar ölümünü okuduğum birçok karakterden sadece Sirius'ta ağladım ve biliyorum ki ne zaman okursam okuyayım Sirius için hep ağlayacağım.
Sanırım bu bir veda. Bu kitabı bile zar zor bitirdikten sonra daha fazla trash yazacağımı sanmıyorum. Artık daha çok hikayelere yöneleceğim.
T H E E N D