-3-

140 14 12
                                    


"Gitmiş. Willie gitmiş. Dün gece tıbbi bir acil durum söz konusuydu. Hasta olduğunudan haberim bile yoktu." Rahibe Jennie ağlayarak olayları Baş Rahibe Jihyo'ya anlatmaya çalışmıştı.

"Niye beni bilgilendirmediniz?" Ortak salonda küçük rahibenin hıçkırıkları yankılanırken, Rahibe Jihyo tesisin başı olmasına rağmen bu haberi en son öğrendiği için sinirliydi.

"Doktor Jongin, hastanın direkt kendi koğuşuna aktarılmasını istedi."

***

"Laboratuvarınıza girme izni istiyorum!" Rahibe Jennie'nin söyledikleri ile kuşkulanan rahibe, Doktor Jongin'in en alt katta bulunan laboratuvarına çat kapı girmişti.

"Emekliliğimi bıraktırıp Gonjiam'ın tıbbi ekibinin başına geçmemi istediğinde, monsenyörle bir centilmenlik anlaşması yaptık."

"İlginç, sonuçta yalnızca biriniz gerçekten centilmensiniz."

"Sizinle konuşurken yüzüme bakın lütfen." Arkası dönük şekilde masasında bir şeylerle uğraşan Doktor Jongin, Rahibe Jihyo'yu sinirlendirmeye yetmişti.

"Sizin emrinizde çalışmıyorum, Rahibe Hanım. Ben sizin hastanız değilim, karşınızda tir tir titreyecek olan." Doktor Jongin uğraştığı şeyi bitirip elindeki çiçeği Rahibe Jihyo'ya gösterdi.

"Bu sizce nedir?"

"Bir bitki. Aster çiçeği." Yavaşça Doktor'un yanına doğru adımlayarak.

"Aster bitkisinin bu türü önceden yoktu. Bitkiyi gama ışınlarıyla bombardımana tutarak yarattım. Bilimin, doğa üstündeki gücünün bir kanıtı niteliğinde."

"Bu ufak mutasyon gösteriniz, operasyonlarınızı kontrol etmem gerektiği gerçeğini değiştirmeyecek."

"Rahibe Hanım, eğer siz benim işime burnunuzu sokmamayı başarırsanız, ben de sizin işinize karışmamaya çalışırım."

"O halde doktor, başka bir konuyu konuşalım: Dün gece kaybolan Willie de dahil, dört hastamız daha ortadan kayboldu. Hem de ne tesadüftür ki hepsi sizin gözetiminiz altındaydı."

"Hepsi öldü."

"Bu kadar mı yani, açıklama falan yok mu?"

"Buraya yatırılan hastalar..." Doktor Jongin ceketini giyerken konuşmaya devam ediyordu. "Sadece zihinsel değil, fiziksel olarak da hastalıklı."

"Peki cesetleri nerede?"

"Yakıldılar. Küller küllere, toprak toprağa."

"Ölüm nedenleri, ölüm belgelerinde belirtildi."

"Sen buraya geldiğinden beri ölen hastaların, hiçbirinin ailesinin olmaması garip geliyor. Onları merak edip soran birilerinin olmaması." Rahibe hazırlanmış doktorun önünde durarak ona biraz daha yaklaşmıştı. "Bence yalan söylüyorsunuz. Zamanı geldiğinde sakladığını her neyse, gün ışığına çıkacak. Ben sizden daha büyük canavarları alt ettim, doktor"

Ayağındaki siyah cilası yepyeni ayakkabılarının topuğunu yere vura vura yürüyordu, kapının önünde durup doktor Jongin'e baktı. "Sizi uyarayım: Ataerkil erkekler karşısında kazanan hep ben olurum."

***

Soğuk gecede esen rüzgar camı açık pencereden içeri girmişti, mutfaktan oturma odasına konuşarak gelen Jeongguk ablasına seslendi. "Bak, buraya yazıyorum Jisoo. O saldırgan kadının sırları var." Elindeki tabağı ablasının önüne koymuş ve konuşmaya devam etmişti. "Bütün o dindarlık ve dürüstlük numarasının altında gerçek bir karanlık yatıyor." Ablasının gümüş işlemeli sigaralığını eline almış ve içinden bir dal sigara çıkarmıştı. Jisoo'nun elindeki yanan sigaranın ucuna kendi sigarasını koymuş ve ucunun yanmasını sağlamıştı. Sigaradan bir duman çekip konuştu,

"Yemekten önce kafayı mı buluyorsun?" Jisoo sigarasından uzun bir yudum aldı, dumanı üflerken Jeongguk'u yanıtladı.

"Yemeklerin tadı daha güzel oluyor. İçindeki ses oradan haber çıkar diyorsa, çıkar o zaman."

"Sorun şu ki editörüm buna izin vermez, benden yemek tarifi bölümünü yazmamı istiyor."

"Yemeklerin berbat."

"Biliyorum, bu yüzden yemiyorum."

Jeongguk yemek masasında oturan ablasının önünde eğildi. Derin bir nefes aldı, "Bunu editörüm için yapmayacağım, kendim yazacağım ve başka yerlere götüreceğim. Bu benim için bir fırsat." Ablası kardeşine sevecen bir şekilde bakıp kafasını salladı.

"Biliyorum, bebeğim ve tamamen arkandayım. Bu hikayeyi yazabilmek için ara vermen gerekiyorsa bunu yapmanı istiyorum." Jeongguk Jisoo'nun elini tuttu ve küçük bir öpücük kondurdu. "Hayatta ne yaparsam yapayım, sen beni sevdiğin için yapabiliyorum."

"Biliyorum. Peki, hastaneye nasıl gireceksin?"

***

Rahibe Jennie, ellerindeki et dolu kovaları hastanenin arkasına doğru götürüyordu. Çalılıkların arkasında birilerinin olduğunu hissedebiliyordu.

*5 dakika önce, Doktor Kai'nin odasında.*

"Onları duyabiliyor musun? Gittikçe daha çok acıkıyor gibiler."

"Bunu bekliyordum, havalar değişiyor sonuçta. Ete ihtiyaç duyacaklardır."

"Peki onlar ne?"

"Bana güveniyor musun?"

***

Rahibe Jennie'nin kafasında dönen bu sohbet onu meraklandırıyordu. Bu yaratıklar da neyin nesiydi. Elindeki iki kova eti yere koydu, kokuyu alan canavarlar çalıların arasından gözükürken Jennie korkup tökezlenmişti. Hızlı bir şekilde geldiği yere doğru koşarken çalılıkların arasından bir hışırtı duydu, aniden Jeongguk çıkmıştı. Siyah havada siyah pantolonunu, tişörtünü ve deri ceketini giymişti. Jennie'nin en son beklediği kişi siyahlar içindeki Jeongguk'tu. Rahibe Jennie üstündeki korkuyla çığlık atmıştı, tökezleyip yere düşecekken Jeongguk rahibeyi belinden tuttu. Elindeki sigaradan derin bir nefes aldı, dumanı küçük rahibenin yüzüne doğru üflerken elindeki izmariti yere atarak konuştu.

"Bu ne acele, rahibe hanım. Gecenin bu saatinde dışarıda ne işiniz var?"

"Lütfen Rahibe Jihyo'ya söylemeyin." Çalılıklardan gelen sese ikisi de kafasını çevirmişti.

"O da ne, hayvan falan mı?" Merak eden Jeongguk dikkatlice sesin geldiği yere doğru bakarak yavaşça adımladı.

"Burada duramayız, gitmemiz gerek." Rahibe Jeongguk'un kolundan tutup çekiştirmeye başladı.

***

Kısa bir bölüm oldu. Bu bölümü atmak için atıyorum, 1000 küsür kelimeydi yarısını sildim diğer kısma aktardım. Yazasım gelmiyor...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 01, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Asylum • TaeggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin