the end of the beginning*

139 7 0
                                    

Mazide kalmış biçimler arasında el yordamıyla ilerlerken kaybolabiliyor insan. İnsanın geçmişinde artık kımıldamayan ne de çok nesne, ne de çok kişi var öyle, ürkütücü. Zamanın mahzenlerinde yitirilmiş canlılar ölülerle birlikte o kadar uyumla uyuyorlar ki daha şimdiden aynı gölge örtüyor gibi onları. Yaşlandıkça insan kimi uyandıracağını karıştırıyor, canlıları mı, ölüleri mi.

Yaşamı dansettirecek kadar müziğimiz kalmamıştır içimizde, işte bu. Tüm gençlik daha şimdiden dünyanın öbür ucunda gerçeğin sessizliğinde ölüvermiştir. Peki dışarıda nereye gidilebilir ki, soruyorum size, içinizde yeterli miktarda çılgınlık kalmamışsa? Gerçek bitmek bilmeyen bir can çekişmedir. Bu dünyanın gerçeği ölümdür. Seçim yapmak gerek, ya ölmek ya da yalan söylemek. Bense asla kendimi öldüremedim.

Türlü türlü düşlerin arasından ruhumuzu en çok ısıtanları seçeriz…

…bir mucizenin içinden neyi aklınızda tutabiliyorsanız onu alıp götürebilirsiniz ancak…

Belli imkanlardan yoksun insanların yaşamı, upuzun bir hezeyanın içindeki upuzun bir reddedilmeden ibarettir ve insan yalnızca sahip olabildiği şeyleri çok iyi tanıyabilir, yalnızca onlardan kurtulabilir. Kendi hesabıma, düşlere sarıla sarıla ve onları terk ede ede, vicdanım kevgire dönmüştü, binlerce oyuklar oluşturacak şekilde delik deşik olmuş, mide bulandırıcı şekilde bozulmuştu.

Artık gizem de kalmadı, avanaklık da, bugüne kadar yaşamayı başarabilen, bunu yapabildiğine göre nasıl olsa tüm şiirini de tüketmiştir. Sıfıra sıfır elde var sıfır, işte yaşam.

Yoksul olmanın faciası karşısında, itiraf etmeliyiz ki, hatta bu bir görev addedilmelidir, her şeyi denemek gerek, elinizin altında ne varsa onunla sarhoş olmasını bilmek gerek, şarap, ama ucuzundan, otuzbir çekmek, sinema, ne olursa.

Cesaret affetmekten ibaret değildir, her zaman için gereğinden fazla affederiz!

Günün birinde anlatacak yalan kalmaması halinde en az iki üç kuşak boyunca dünyaya kepenk indirtmek gerekecekti anlaşılan. İnsanların birbirine söyleyecek hiçbirşeyi kalmazdı, neredeyse.

Savaş kimilerini yakmış kimilerinin içini ısıtmıştı, nasıl ki ateş bazen işkence eder bazen de ihya, bu içinde mi önünde mi olduğunuza göre değişir.

Yoksullar feleğin sillesini yemiştir. Sefalet devasadır, dünyanın pisliğini silmek için kullanır suratınızı toz bezi gibi. Yine de birazı kalır.

Bu şekilde gecenin sonuna itile itile, insan eninde sonunda bir yerlere varıyordur herhalde, diyordum kendi kendime. Teselliydi bu. “Cesur ol, diye yineliyordum kendi kendime, kendime destek çıkmak için, her yerden kapı dışarı edile edile, mutlaka hepsini, o pisliklerin topunu birden o kadar korkutan o numarayı bulacaksın ve o da gecenin sonunda olsa gerek. İşte zaten onlar da bu yüzden gecenin sonuna gitmezler!”

Yaşam, yani gerçek erkeklerin gerçek metresi.

Alışkanlık edinmek cesaret etmekten kolaydır, özellikle de karnını doyurma alışkanlığı söz konusu olduğunda.

Yüce Tanrısı artık imamının aklının kıyısından bile geçmeyeli sittinsene olmuşken, camisinin ayak işerine bakan görevli hâlâ dini bütün değil midir… hem de imanına kadar? Gel de kusma!

Dinlediğimiz tüm müziklerin özünde, aslında bizim için özel olarak bestelenmiş olan, o notasız ezgiyi duyabilmek gerek, Ölüm ezgisini.

Başınıza gelebilecek felaketlerin en sonuna vardığınızda öyle bir an gelir ki orada artık yapayalnızsınızdır. Dünyanın sonudur bu. Hüzünden bile, size ait olan hüzünden, yanıt gelmiyordur, bu durumda artık gerisin geriye gitmesini bilmek gerek, insanların yanına, kim olursa olsun. Bu gibi durumlarda kimse müşkülpesent değildir, çünkü ağlayabilmek için dahi her şeyin yeniden başladığı noktaya geri dönmek gerek, onlarla birlikte geri gitmek gerek.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 21, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Gecenin SonuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin