1.BÖLÜM

3 0 0
                                    

Hayat... 5 harf ya da 2 heceden oluşan şey

midir? Ya da elleriyle insanların boğazını

kavrayan bir cani midir? Ya da aynadan

aynaya baktıkça değişen görüntü gibi

kişiden kişiye değişen bir şey midir? Peki

ya hayatı tanımlamak gerekli midir?

Eminim ki asıl ve ilk sorulması gereken

soru budur. "

Her zamanki gibi duvarı izlerken aklımdan

bir şeyler geçiriyordum. Bu şaşılacak bir

şey değildi. Şaşılacak şey, hakkında

konuşmaktan haz etmediğim bir şeyin

üzerine kafa yoracak hale gelmiş olmamdı.

Ya düşünecek başka şey kalmamıştı (ki bu

çok komik olurdu hahhaha), ya da artık

hayat düşünülmesi gereken bir şey olmuştu

(bu da çok korkunç olurdu). Amaan, böyle

saçma ayrıntılar kimin umrunda? En

azından benim değil ahahha. Bugün fazla

neşeliyim, çok gülen çok ağlamaz umarım.

Yatağımdan yine kalkıyorum çünkü yine

canım sıkıldı. Aşağı iniyorum, Canavar

ortada gözükmüyor (kedimin adı bu, çünkü

ben canavarları çok severim ve kedimi de

çok seviyorum.). Tam "Canavaar" diye

bağıracağım sırada sanki hissetmiş gibi

gelip ayaklarıma dolanıyor. Kucağımda

Canavar odama çıkıyoruz. Ve yine duvarları

izleme seansı başlıyor. Anlaşılan o ki

Canavar benim kadar sabırlı değil, yataktan

aşağı atlayıp odamdan çıkıyor. Biraz

canlanmaya karar verip ilk olarak duş

alıyorum. Üzerime bir tişört, bir şort geçirip

ıslak saçlarımla kendimi dışarı atıyorum.

Hava sıcaksa ne gerek var saç kurutmaya :)

Bu yıl tabi ki yine yazlıktayız. Annem kahve

eşliğinde dedikodu için Ayselciğine gitti.

Babamsa işlerini ayarlayıp haftasonu

gelmeye çalışacak. Bu şaşılacak bir şey

değil, zaten genelde böyle olur ve babam

yazlığa gelemez. Aklımda düşüncelerle

yürürken bir yandan rüzgar saçlarımı

darmadağın ediyor. Küçücük bahçesinde

salatalıklarıyla uğraşan İhsan amcaya

"Günaydın. " dedikten sonra etrafı izlemeye

devam ediyorum ve bir şey dikkatimi

çekiyor. Yaklaşık 5 yıldır boş olan sarı evin

pencerelerinde perdeler var. Kim ki bu?

Eğer önceden taşınmış olsalardı haberimiz

olurdu, demek ki dün akşam falan

taşındılar. "Hoş geldiniz." demek için zili

çalıyorum. İçerden "Alpeer, oğlum kapıya

baksana." diye bağıran bir kadının sesi

duyuluyor. Kapıyı 16-17 yaşlarında, kıvırcık

saçlarının bir kısmı alnına düşen, az önce

adının Alper olduğunu öğrendiğim çocuk

açıyor. "Ee şey sanırım siz yeni taşındınız..."

derken çocuk ağzının içinden "Evet."

diyerek bana kısa kesmem gerektiğini ifade

ediyor. "Ben hoş geldiniz demek istemiştim

de." derken arkadan bu çocuğa çok

benzeyen bir kadın geliyor ve tüm

tatlılığıyla "Sağ ol kızım, adın ne senin; bak

bu Alper." diyerek benim bir an önce

defolup gitmemi istediğini bakışlarından

anladığım çocuğu gösteriyor. "Ben de Sera,

memnun oldum." diyorum gülümseyerek.

"Ben de memnun oldum kızım, benim adım

da Serap, annenle de tanışmak isterim bir

gün." dedikten sonra "Tabii ki, o da çok

memnun olacaktır. " diyorum ve

birbirimize iyi günler diliyoruz. Etrafı

turlarken aklıma Aslılara uğramak geliyor.

Sağa dönüyorum ve canım mor ev

karşımda. Kapıyı çalınca Sevinç teyze

açıyor kapıyı. "Oo Seracım, hoş geldin."

demesiyle arkasında bizim deli kız bitiyor.

"Seraaa" diyerek kollarıma atlıyor. Gören

de daha dün beraber denizde saatlerce

yüzmedik sanacak hahhaha. Bu kız böyle

işte, her tepkisi deli dolu. Ama çok sevdiğim

de doğru. İçeri geçiyoruz, Sevinç teyze

hemen en sevdiğim dondurmadan

külahlara koyup getiriyor. Bir yandan

dondurmamı yalarken bir yandan yeni

taşınanları anlatıyorum. "Aaa, ne ara

taşınmışlar? " dedikten sonra "Annenle bir

ara beraber gidelim hoş geldin demeye,

güzel de bir İzmir bombası yapalım mmh."

diyor Sevinç teyze. Aslı'yla bir an

bakıştıktan sonra "Şimdi yapsan, n'oluur!"

diyerek iki yandan iki deli kuşatıyoruz

etrafını. Bizi hiç kırar mı, hemen teslim

oluyor. "Tamam, tamam sizi gidi deliler."

diyip mutfağa gidiyor. Mutfaktan içeri

girmesiyle hemen dedikoduya başlıyoruz

tabii :)

Yaz AnılarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin