the gentle rain

225 53 1
                                    

"Gözlerin kan çanağına dönmüş," Heedong'un kaygılı sesi beyin nöronlarımı rahatsız edip kaşlarımı çatmama yarıyor sadece. Rahatsız bir tavırla ona attığım bakıştan sonra gülüyor. "Hadi ama, neden bu kadar erken geldin? Kahvaltı bile yapmadan çıktın değil mi?" Cevap vermediğimi görünce hacimli çantasından bir paket çıkarıyor.

Uzattığı pakete ilgisiz bir bakış atıyorum. "Abla," diyorum. Saatlerdir konuşmadığım için sesim boğuluyormuş gibi çıkıyor. Heedong da bunu fark edip hızla bana dönüyor. Askıdan alınacak olan önlüğü halen elinde. "Jisung, ne var bebeğim? Hasta mısın? Bugün izin verebilirim sana, hm? İhityacın var mı?"

"Hayır, hayır," Ellerimi savuşturuyorum oturduğum yerden. Dirseklerimi lobiye dayıyorum. Ellerimi saçıma daldırıp olabildiğince dramatik bir edayla konuşmaya başlıyorum. "Dün geceden beri buradayım."

"Ne?" Onun ani tepkisine aldırmayıp devam ediyorum. "Onu görmek istedim abla. Sanırım ondan cidden hoşlanıyorum. Of, neden bu durumun içindeyim ki? Ya bir daha hiç gelmezse abla? Onun özleminden ölürsem sana da iş çıkarmış olmaz mıyım?" Zoraki bir tavırla yaptığım espriye kulak asmıyor ablam. Yüzündeki o ciddi ifadeyle bakıyor bana. Ben de onu dinlemeye çalışıyorum dikkatle ancak sanki gözleri çok uzakta.

"Jisung, bak. Unutabileceğini düşünmüyorsan onu bulmak zorundasın, ileride olabilecek en iyi ihtimal bir güzel kalbinin kırılması ve onu... unutmaya başlaman. Ama şey..." Ablamın herhangi bir konuda tereddüt edişini ilk kez görüşümdü bu. O her daim kendinden emin ve kararlıydı. Bu haline anlam vermeme fırsat bırakmadan of çekiyor. "Bu senin ilk aşkın falan değil, değil mi?" diye soruyor merakla. Yanaklarıma yayılan ısıyı göremesin diye ellerimle yüzümü kapatıyorum. "Öyle." diyorum parmaklarım arasından.

"Yüce Tanrım!" Ablamdan beklediğim tepki tam olarak bu olsa da içimde bir gülme isteği uyandırıyor. "Onu seviyoruuuum!" diye bağırıyorum deli gibi, ellerimi yüzümden çekiyorum ve kahkaha atıyorum. "Onu çok seviyorum abla, o yüzündeki saf tebessümü, gözlerindeki parlaklığı, sanki benimle dünyadaki en önemli insanla konuşuyormuş gibi nazikçe konuşmasını, şefkatle bana momo vermesini, beraber..."

"Tamam, tamam." Ablam da gülmeye başlıyor. "Sakin ol aptal aşık. Onu ne kadar sevdiğini inan bana anladım." Önlüğünü asarken bana bakıyor. "Aklında bir şey var mı?"

"Sadece onu görmek istiyorum." diyorum acizce. Az önceki delicesine coşkulu ifadem kayboluyor sessizce. Ablam yanıma gelip saçlarımı karıştırıyor. "Bugün izinlisiniz Han Jisung!" diyor gülümseyerek. "Yüreğinin götürdüğü yere git!" diye ekliyor sinematik bir ifadeyle. Ablamın oyunculuğa olan merakını ailemiz görememişti. Yine de burada çalışmaktan hoşnut olmadığını düşünmüyordum. "Abla! Sen bir tanesin!" Olduğum yerden kalkıp önlüğünü çıkarmaya başladım. Ablam günlük reçetelerin olduğu dosyayı eline almıştı bile. Sayfaların kalınlığı benim bile gözümü korkutuyor. "Şey... İstiyorsan kalabilirim, eğer..." Ablam bana bir an olsun bakmadan ellerini sallıyor. "Fikrimi değiştirmeden git çabuk," diyor hafif gergin bir havayla.

Yüzümdeki şapşal gülümsemeden kurtulmaya tenezzül etmeden önlüğümü çıkarıyorum. Ceketimi giyip uzun karga tüyü saçlarımı omzumdan sarkıtıyorum. "Akşam görüşürüz!" diyorum ablama el sallayarak. Bana cevap vermiyor ancak dudaklarındaki kıvrımın hayal ürünüm olmadığını biliyorum.

- ̀ broken nightˊ-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin