round two

531 89 87
                                    

Donghyuck ile çalışmaya başlayalı 1 hafta olmuştu ve ben hala ona zarar vermediğim için şaşkındım. Her zaman her şeyin en iyisini, en doğrusunu bildiğini iddia etmesi sinirimi bozuyordu. Antrenörüm olduğu icin kendine bu kadar güvenmesine ve kendini üstün görmesine dayanamıyordum. Daha doğrusu benden küçük birinin bu kadar ukala olmasına katlanamıyordum.
Bunu Jaehyun'a söylediğimde en başta kendisinin de Donghyuck'a sinir olduğunu ama sonradan alıştığını ve artık bu tavırlarını tatlı bile bulduğunu söylemişti. Açıkçası bu çocuğa alışacağımı ve onu tatlı bulacağımı hic düşünmüyordum aksine Jaehyun bana bunu söylediğinde kendimi alayla gülmekten alıkoyamamıştım.

Bu 1 hafta içinde Donghyuck'u kovup yerine başkasını almayı düşünsem de yeni bir antrenör bulmak kolay değildi ve işin içinde Jaehyun da vardı, onu mahçup edemezdim. Aklımdaki düşüncelerle gözlerimi kapattım ve derin bir nefes alıp başımı öne eğdim. Fazla düşünmekten kafayı yememe az kalmıştı. Ben böyle düşüncelerimle savaşırken kapı açıldı ve Donghyuck el ele tutuştuğu bir çocukla içeri girdi.

"Hoş geldiniz?"

Sanırım benim daha gelmediğimi düşünmüştü çünkü sesimi duyup gözlerini yanındaki çocuktan bana çevirdiğinde epey şaşırmış görünüyordu. Ama yine de bozuntuya vermeyip hemen ifadesini değiştirdi ve hemen şu kendinden emin gülüşlerinden birini takındı.

"Bu kadar erken geleceğini düşünmemiştim, birileri erkenci galiba? Ah bu arada, erkek arkadaşım Renjun."

Son cümlesini söylerken eliyle yanındaki isminin Renjun olduğunu öğrendiğim çocuğu gösterdi. Hala birlikte olan ellerini ayırmamışlardı ve gözlerim istemsizce oraya gidiyordu. Sonunda gözlerimi Renjun denen çocuğa çevirdim ve onu incelemeye başladım. Altına giydiği siyah kotunu beyaz düz bir gömlekle kombinlemişti, gömleğinin ilk 3 düğmesi açıktı ve açıkçası hoş gözüküyordu. Kaba gözükmemek için hafif bir baş selamı verip Donghyuck'a geri döndüm. Emrivaki bir şekilde sevgilisini getirmesi hoşuma gitmemişti bu yüzden oturduğum yerde biraz daha yayıldım ve kollarımı bağlayıp konuşmaya başladım.

"Öyle sevenlerimizin ziyaret edeceği tarzda bir işimiz olduğunu sanmıyorum, erkek arkadaşını izlemesi için getirmemişsindir umarım. Yanlış anlamayın ama başkalarının önünde antreman yapmaktan hoşlanmam."

Söylediklerimden sonra Donghyuck'un gülmesi daha çok sinirimi bozmuştu. Komik bir şey söylememiştim, bu çocuk neden benimle alay edermiş gibi gülmeye devam ediyordu?

"Komik olan ne?"

Ona fırsat vermeden konuşmamla sinirlendiğimi anlamış olacak ki gülüşünü silip ciddilesti.

"Sadece bu kadar gerilmene gülüyordum Mark Lee. Merak etme erkek arkadaşımın kalıp mükemmel antremanımızı izlemek gibi bir planı yok, sadece yolda bana eşlik etmek istedi."

Dediklerinden sonra Renjun bir şey dememe fırsat vermeden Donghyuck'a dönüp yanağından öpmüş ve gülümseyerek salondan çıkmıştı. Salonda sonunda Donghyuck ile ikimiz kaldığımızda yine bir şey demedim ve arkamı dönüp ringe ilerlemeye başladım. Kenardaki elastik şeritlerin arasından içeri süzülüp ringe çıktığımda Donghyuck'un da arkamdan geldiğini görmüştüm. O da benim gibi şeritlerin arasından sanki çok kolaymış gibi süzülmüş ve anında yanıma ulaşmıştı.

"Pekala şampiyon, birkaç yumruk denemesiyle başlamak ister misin?"

Sadece yarım ağız gülüp başımı sallamakla yetinmiştim. Arkasını dönüp ringin köşesinden eline geçireceği korumaları alırken ben de olduğum yerde zıplamaya başlamıştım.

"Hazır mısın Lee Donghyuck? Yumruklarım senin için biraz sert olabilir."

Kafasını geriye atıp gülmüş ve gülmesi kesildiğinde yüzünde kalan gülümsemeyle başlamamı işaret etmişti. Derin bir nefes alıp yumruklarımı sıralamaya başladım. Karşımdakinin pek haz etmediğim antrenörüm olması işimi daha da kolaylaştırıyor ve daha güçlü yumruk atmamı sağlıyordu. Yaklaşık 10 dakika yumruk attıktan sonra durmamı söylemişti. Ne olduğunu anlayamadan elindeki sünger korumaları çıkarıp yanıma geçti. Az önce karşı karşıya dururken şimdi yan yana duruyorduk.

"Yumrukların güçlü evet ama kolunu biraz eğimli tutuyorsun Mark, daha dik tutman gerek. Bak böyle."

Bana nasıl yapmam gerektiğini gösterirken gözlerimi kollarına çevirmiştim. Gerçekten tekniği çok iyiydi, ister istemez bırakmasına neden olan sakatlığını merak etmiştim. Gözlerimi kollarından çekip yüzüne çevirmekten kendimi alıkoyamadım, nefes nefeseydi ve çok odaklanmış gözüküyordu. Onu bu kadar ciddi görmek çok garipti çünkü normalde hep alay eder gibi bir tavrı vardı.
Ona baktığıma anlamış olacak ki başını hafifçe çevirdi ve karşıya bakan gözlerini bu sefer benim gözlerime dikti. Göz göze geldiğimizde garip hissetmiştim çünkü resmen onu izlerken yakalanmışım gibi olmuştu. Yine de cevabını merak ettiğim soruyu sormaktan çekinmemiştim.

"Neden bıraktın Donghyuck? Dövüşmeyi yani."

Bakışlarını benden alıp arkasını döndü ve yerdeki su şişesini aldı. Ağzına dikip içmeden hemen önce de bakışlarını kısa bir süreliğine bana çevirdi.

"Seni ilgilendirmez."

Yine ukala moduna bürünmüştü ve yine beni terslemişti. Kaşlarımı çatıp hafifçe eğildim ve ellerimi dizlerimin üstüne koydum.

"Sadece 'iyi olmadığım için' ya da 'söylediklerim teoride kaldığı için' diyebilirsin Donghyuck, seni yargılamam."

Gözlerini devirip bana doğru ilerledi ve sadece diğer çalışmaya geçmemizi söyledi, beni ciddiye bile almamıştı. Söylediklerimi karşılık bile vermeyecek kadar umursamaması sinirlerimi bozmaya yetmiş hatta artmıştı bile.

Yine de bir şey demedim ve derin bir nefes alarak yanına ilerledim. Bu sefer de o bana saldırıyormuş gibi yapıyordu ve ben de kendimi savunuyordum. Bunu birkaç kez tekrarladıktan sonra birden kolumu tutmuş ve çevirerek beni kendine çekmişti. Sırtım göğsüne değerken nefes seslerini kulağımın dibinde hissedebiliyordum. Kulağıma iyice yaklaştı ve dişlerini sıkarak konuşmaya başladı.

"Beni bir daha sakın aşağılamaya çalışma Mark Lee, sakın."

Kaşlarımı çatıp kendimi kurtarmak için çırpınıyordum ama bir etki etmemişti, beni çok sıkı tutuyordu. Sonunda biraz gevşettiğinde bıraktı sanmıştım ama bu sefer de tam bırakmadan kendi bacağıyle dizimin hemen altına vurmuş ve yere düşmemi sağlamıştı. Sırtım yere değerken onun da bana yaklaştığını görebiliyordum. Saç tutamları alnıma değecek kadar yaklaştıktan sonra yüzüne sanki hiçbir şey yapmamışçasına bir gülümseme takındı.

"Yarın görüşürüz şampiyon."

Üstümden kalkıp salondan çıktığında bakışlarım hala çıktığı kapıdaydı.

punch! [markhyuck]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin