Minyeon okul kapısının önünde Unnie'sini bekliyordu. Bu gün seçmeler vardı ve tek gitmek istemiyordu. İçeriye giren insanları gördükçe daha çok stres oluyordu.
Sonunda kaldırımda duran beyaz araba gözüne çarptı. Arabadan Unnie'si ve sevgilisi Taehyung'un indiğini gördü.
"Hani tek gelecekti?!" dedi kendi kendine. Birinin daha gözlerinin üzerinde olmasına dayanamazdı. Ortada buluştuklarında Taehyung ile selamlaştılar.
"Heyecanlı mısın Minnie?" diye sordu Unnie'si. Minyeon ise ona dik dik bakıyordu. "Ne?" dedi. Rahatsız olmuştu bakışlarından.
"Hiç." dedi. "Hadi içeriye girelim."
Beraber okula adımlarken basket takımındaki diğer çocukların şakalaşma sesleri duyuldu. Minyeon oraya döndüğünde her gördüğünde olduğu gibi Jungkook'u gördüğünde gözleri ışınldadı. Ama onun orada ne işi var? diyemeden edemedi. Umarım içeriye girmez.
Seyirci koltuklarında oturdular yan yana. Unnie'si bacak bacak üzerine atıp sahaya baktı. Burası eski okuluydu.
"Yerleri sonunda değiştirmişler. Eskiden böyle değildi." dedi.
"Evet. Geçen sene düzelttiler." diye onayladı onu Minnie.
"Sağ tarafta pota altı çökmüştü takımdan biri smaç basarken. Bende tam altındaydım. Az kalsın altında kalıyordum."
Bunu ilk defa duyan Minyeon gözleri kocaman bir sekilde Lucy'e baktı.
"Ama orada benim ilk ve tek lise aşkım beni oradan kurtarmıştı! Onu asla unutamam! Ah benim beyaz atlı prensim!" dalga geçiyordu. Minyeon ise Taehyung'un ne diyeceğini merakla dinliyordu.
"Biliyorum bebeğim, bende ordaydım." dedi. Minyeon, Taehyung'un bu kadar rahat olmasına şaşırdı. Normalde Lucy'yi kıskanırdı. Lucy sadece gülmekle yetinirdi şimdi olduğu gibi.
"Ah evet. Benim beyaz atlı prensim!" diyip Taehyung'a sarıldı Unnie'si.
Minyeon şimdi anlamıştı. O da onların böyle mutlu olmalarına mutlu oluyordu.
"Unnie, hani sen güzel basket oynuyorsun ya? Bir gün oynamaya mı gitsek?" diye merakla sordu. Lucy ise Taehyung'a baktı.
"Olur." dedi ikisi de aynı anda. O sırada koçun düdük sesi kulakları doldurdu. Hepsi birden oraya baktı ama o an odayı dolduran bir ses daha vardı. Içeriye basket arkadaşlarıyla kahkaha atarak giren Jungkook'un kahkaha sesleri..
Minyeon o an ufak bir felç geçirdi. Unnie'sinin sorduğu soruyla kendine geldi.
"Bu Jungkook mu?" diye sordu Minyeon'a üstten bir bakış atarken. Minyeon'un o an yanakları kızarıp gülümsemişti.
"Anlaşıldı."dedi Unnie'si.
"Lütfen öğrenciler buraya gelsin!" dedi koç.
"Bana şans dileyi." dedi ve ayağa kaltı.
"İyi şanslar Minyeon." dedi Taehyung.
"Sen şansın ta kendisisin Minyeon!!" diye bağırdı arkasından Unnie'si. Taehyung onun bu yaptığına "Ciddi misin?" der gibi bakış attı.
"Ne bakıyorsun öyle?" diye sordu Lucy."Hiç, Tanrı'dan sabır diliyorum." dedi salona sinirli sinirli dönerken.
"Ne yaptım ben şimdi yaa?" dedi Taehyung'a. Taehyung cevap vermeden bakmaya devam etti. Lucy ise onu yumuşatmak için yanağına bir buse kondurdu.
O sırada Minyeon sıraya girmiş yoklamanın ona gelmsini bekliyordu. Etrafına bakarken bir yandan o parlak gözlerle karşı karşıya geldi. Jungkook hafif bir gülümseme ile karşılık verirken Minyeon'un içi cayır cayır yanıyordu.
"Hazırsınız diye düşünüyorum. Bu yüzden sizinle direkt bir maç yapacağız. " dedi koç. Hepsi onyladı.
"İki takım oluşturun. Sonra başlayalım."
Kızlar ortada buluştular ve taş-kağıt-makas oynayarak 2 takıma ayrıldılar. Sonra yerlerini alıp oynamaya başladılar.