01

22 5 6
                                    

Fırtına yaklaşıyordu. Lacivert ve grinin ahengi bulutlarda birleşmişti. Gökyüzü, okyanustaki dev dalgalar ile el eleydi. Ilya uçurumun kenarına geldi ve aşağı baktı. O an zaman yavaşlamıştı, kayalara çarpan dalgaların paramparça oluşundan biraz irkildi. Birkaç adım geri çekildi. Hafif hafif yağan yağmur saçlarını gözlerinin önüne düşürmüştü. Ayakkabıları tepeye çıkarken o kadar sıkmıştı ki ayak parmaklarını kanatmıştı, o yüzden şimdi ayakları çıplaktı. Saçını geri taradı. Beyaz gömleği leke içindeydi. Dizlerinin üstüne çöktü, ağlamaya başladı. Bir süre öylece kalakaldı. Sonra ayağa kalktı, gözleri hiddetli bakıyordu. Uçurumun kenarına yaklaştı, aşağı biraz toprak döküldü. Kollarını açtı ve kendini aşağı bıraktı. Sanki tekrar zaman yavaşlamıştı. Kayalara vuran dalgaların sesi, uzakta birkaç martı, gök gürültüsü ve sonsuz bir acı. Kayaya sırtüstü çarptı. Kırılan omurganın sesi, patlayan akciğer ve böbrekler... Sonunda dalgaların merhameti. Gözlerini son kez açtı, yüzlerce el ona uzanıyordu. Karanlık.

Kar henüz kalkmamıştı. Pencerelerde çocuklar sokağı seyrediyordu. Sokaklar sessiz, sakindi. İleriden gelen yanık kokusu bacalardan tüten duman kokusunu bastırmıştı. Vas yine yemeği yaktı diye düşündü Ilya. Elleri parkasında restorana doğru yürüdü. Kapıyı açtı, gıcırtısı içeride yankılandı. İçerisi boş sayılırdı. Soldaki masada birkaç evsiz vardı, bir de köşedeki iskemlede pencereden dışarıyı seyreden bir kadın. Arkası dönüktü, açık pembe renkli fötr şapka ve sırtı dantelli zarif bir beyaz elbise giymişti, saçları siyahtı. Mutfağa girdi, koku oradan geliyordu. Ocaktaki kazandan dumanlar yükseliyor, Vas aceleci bir şekilde hatasını düzeltmeye çalışıyordu.
"Sorun nedir Vas ?"
"Efendim, sanırım yemeği yaktım."
"Kim içindi ?"
"İçerideki evsizler için, efendim."
"Tamam, mühim değil. Kazanı indir ve temizle. Daha sonra yenisini yap. Ben onlara atıştıracak bir şeyler vereceğim."
"Tamam efendim."
"Bu arada, içerideki kadın kim ?"
"Tanımıyorum efendim. Bir şey isteyip istemediğini sordum, istemediğini söyledi. Yüzünü görmedim, sanırım buralardan değil."
"Belki evsizdir. Neyse Vas, yemeği hazırla."
Vas yanında çalışmaya başlayalı birkaç ay olmuştu. Restorana ilk girdiğinde o da şu an içeride bekleyen evsizler gibi biriydi, biraz yemek için gelmişti. Ilya ona acımış, iş ve restoranın arkasında yatacak bir yer ayarlamıştı. Biraz acemiydi ama çalışmayı seviyordu. İçerideki evsizlere birkaç parça ekmek verdikten sonra kadına yöneldi. Kadının yanında durdu.
"Hanımefendi, bir şey ister misiniz?" Kadın söylediklerini duymamışçasına tepki vermedi. Ilya yineledi.
"İstemiyorum."
"Eğer evsizseniz yemek..."
"Evsiz değilim."
Sesinin tonu insanın tenini okşuyordu. Göz ucuyla bakarken utangaçlığı anlaşılıyordu. Göz altı torbaları belirgindi, yorgun olmalıydı. Dudakları inceydi; kaşları kavisli; gözleri koyu kahverengi. Ayağa kalktı, izin istercesine bekledi. Yüz yüze bir süre bakıştılar. O an burnunun sol tarafında duran bene parmak uçlarıyla dokunmak istedi Ilya. Kendini toparladı ve geri çekildi. Kadın bir şey söylemeden ağır ağır yürüdü ve restorandan çıktı. Kadının kalktığı sandalyeye oturdu. Öylece saatlerce oturdu, ta ki Vas mutfaktan seslenene kadar. Kadının yüzünü hayal edip durmuştu. Sevmek istemişti, hayatında ilk kez gerçekten sevmek. Sevmek, onu hep hatırlamasını sağlayacaktı. Kafasını sallayıp kendine geldi, vakit akşam olmuştu. Vas'a artık kapatalım dedikten sonra ayrıldı restorandan. Gökten yere düşen kar taneleri tekrar hatırlattı kadını. İyi de beyaz kar taneleri siyah bir beni nasıl tahayyül ettirmişti şimdi. Tebessüm ederek yoluna devam etti.
Parkasını askıya astı, üstünü değiştirdi. İçindeki sıcak his geçmeden yatağına girdi. Kadın yarın da gelir mi diye düşündü. Eğer gelirse ismini öğrenecekti. İçinde filizlenen aşka sarılıp uykuya daldı Ilya. Aylardan sonra ilk kez badanası dökülmüş tavanı yahut yan duvarda ne zaman durduğunu bilmediği saati izlemeden, yummuştu gözlerini. Sabah normalden erken kalktı, hemen restorana gitmek istiyordu. Masadan ilacını alıp içti. Gömleğini ve pantolonunu ütüledi. Bunu yaparken hep annesini hatırlardı. Ütü yapmaktan çok şikâyetçi olur, Ilya ile bunu espriye vurup gülerlerdi. Annesi öldükten sonra o şehri terk etmiş, birikimleri ile yeni bir hayat kurmuştu. Restoranı ona yetecek kadar kazandırıyordu. Yemek kaldığında evsizlere dağıtıyordu.
Evden çıktı. Bugün güneş yüzünü göstermişti. Her güne nazaran bugün restorana hızlı adımlarla gidiyordu. Güneşi gören birkaç çocuk mahalleye inmiş, kartopu oynuyorlardı. Vas çöpleri boşaltırken karşılaştılar. Hemen sordu Ilya.
"Restoranda birileri var mı Vas?"
"Evet, efendim dünkü..."
"Kadın mı?"
"Evet, hanımefendi yarım saat kadar önce geldi."
Ilya heyecanlanmıştı. Neden bu kadar hızlı gelişen ve bu kadar yoğun hisler yaşadığını o da bilmiyordu. Restorana girdiler. Kadın yine pembe fötr şapkasını takmış, beyaz elbisesini giymişti. Çok asil görünüyordu. Tereddüt etse de sonunda kadına yaklaştı.
"Merhaba hanımefendi, bir şey ister misiniz?"
"İstemiyorum, teşekkürler." Konuşma bitsin istemedi, devam etmek için soru sormaya devam etti.
"Birini mi bekliyorsunuz? Size yardımcı olabilirim."
"Beklemiyorum, teşekkürler." Kadının yüzünde hiçbir şey değişmemişti. Göz altları yine belirgindi, yine utangaç bakıyordu.
"Buralardan değilsiniz sanırım?"
"Değilim."
"İsminizi öğrenebilir miyim?" Kadın döndü gözleri Ilya'nın gözlerinin içindeydi. Ilya o an bir okyanusa düştü kana kana boğuldu sanki.
"Polina." Ilya tebessüm etti, yanakları kızardı.
"Memnun oldum ben Ilya." Kadın elini uzattı. Zarifçe uzanan eli tuttu, bu ilk fiziksel temaslarıydı. Kadın ayağa kalktı. Bu kez hemen yol verdi. Kadın asilliğini her adımda restorana yayıyordu. Restorandan ayrılırken arkasından bakakaldı Ilya. Kadının elinin yumuşaklığını düşünürken iyi akşamlar dileğine yanıt verememişti. O akşam restoran işlekti. Eve biraz geç döndü. Üstünü değişti, yatağına oturdu. Kadının gizemi neydi? Ne için geliyordu restorana? Bu sorularla bir süre ilgilendikten sonra yeniden el sıkışma anında kayboldu Ilya. Soğuktan kuruyan ellerine dokunan o pamuk gibi elleri, bembeyaz tenini düşündü. Sırtüstü uzandı yatağına. Bağırarak sıçradı, sırtı yanıyordu. Gömleğini çıkarıp aynadan sırtına baktı. Sırtında iki iz belirmişti. Ne bir kesiğe ne bir yanığa benziyordu. Bıçakla çizilmiş ama yaranın üstünden yıllar geçmiş gibi duruyordu, böyle bir şey hiç olmamıştı. Bez ile sardı sırtını. Yorgundu, geçeceğini düşündü ve yatağa girdi.
O gece garip rüyalar gördü. Sabah kalktığında, gece birkaç kez uyandığından gözleri kanlıydı. Bir şeyler aklını kurcalıyordu. Kendine direndi ve restoranın yolunu tuttu. Polina'yı kapıdan girerken gördü. Ardından girdi içeri. Polina yerine oturmuştu. Yanına gitti, oturdu. Polina boynuna sarıldı ve ağlamaya başladı. Sırtındaki acının arttığını hissetti ama dayandı. Ağladıkça acı artıyordu. Acı dayanılmaz bir hal aldığında Ilya geri çekildi. Polina sustu ve arkasını döndü. Gözünün ucuyla yine o utangaç bakışlarını atıyordu. Ama bu kez biraz garip davranıyordu. Sessizliği yine ayağa kalkıp gitmeye hazırlanan Polina bozdu. Yüz yüze kaldılar.
"Okyanusa bakan uçurum tepesinde yarın seni bekliyor olacağım" dedi Polina. Acıdan konuşamayan Ilya sadece başını salladı. Kadın gittikten sonra Vas'a restoranı kapatmasını söyledi. Kendisi de erkenden eve gitti. Aynanın karşısına geçip bezi çıkardı. Yaralar açılmıştı, derisinin altını görüyordu. Kan akmıyordu, bir damla bile kan yoktu. Orada yere yığıldı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 12, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

wings of the cliffHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin