Heryer Lord Daesto'nun adamlarıyla doluydu. Tüm hamile kadınları arıyorlardı. Yine kaos ve zulmü boy göstermişti. Direnenle-ri zorla götürüyor yada öldürüyorlardı.
Hal böyleyken şehrin en az yerleşim yeri olan bölgesinde Fatma, karnı burnunda, telaş içinde beklemekteydi. Fatma yalnız bir kadındı. Kocası Koriniler tarafından 1 ay önce katledilmişti. Fatma, Kocasından yadigar çocuğunu sağ salim doğurmak istiyordu. İhtiyaçlarını komşusu Hasan ve eşi Leyla karşılıyordu. Hasan'la Fatma'ın merhum eşi çok iyi arkadaşlardı. Bu yüzden Hasan, Fatma'ya yardım etmeyi borç bilirdi. Keza eşi Leyla da çok cana yakın bir kadındı. Şehir merkezine uzak bir bölgede oldukları için Korinilerin gözlerinden uzakta sakin bir hayat sürüyorlardı. Şehre olan uzaklığı sayesinde Hasan kendilerine yetecek kadar sebzeyi evinin arkasında yetiştirebiliyordu. Bu konuda çok maharetliydi. Gizlemek içinse camdan sera yapmıştı. Güneş giriyor ama içerisi gözükmüyordu. Koriniler defalarca üzerinden geçsede zararsız ve gözden uzakta bir çift oldukları için bakma zahmetine girmemişlerdi. Fatma hamileliğinin son aylarına kadar Hasan ve eşine yardım etti. Gidip Koriniler için çalışabilirdi. Lakin kehanetleri oda biliyordu. Doğacak evladını elinden alabilirlerdi. Çocuğunun seçilmiş olup olmadığını bilmiyordu ama rahat bırakılmayacağından emindi. O yüzden hamile olduğunu sadece Hasan ve eşi biliyordu. Kaldı ki eşini Koriniler katletmişti. Onların yanında çalışmaya tahammül edemezdi.
Heryerden sesler yükselmeye başladı. Çığlıklar feryatlar kulakları çınlatacak kadar yükselmişti. Fatma Korinilerin geldiğini anladı. "Saklanmam lazım" diye sesli düşündü. O sırada Hasan camda göründü. Yanında Leyla'da vardı. Camı açması için işaret etti Hasan. Fatma camı açtı Hasan "Arka kapıdan çık çabuk sığınağa gitmeliyiz." Fatma başıyla onaylayıp arka kapıdan dışarı çıktı. Hasan önceden hazırlamıştı sığınağı. Serasının arkasında ağaçların arasında bir yerde yeri kazmış, kapısını da zemin otları ile birebir uydurmuş, yakından bakılsa bile farketmek çok zordu. Sığınağa yaklaştıkça sesler iyice yükseldi. Korinilerin gelmesi an meselesiydi. Sığınağa girdiler ve kapıyı kapattılar. O sırada Fatma ses çıkarmamaya çalışarak inledi. "Sanırım geliyor" dedi Hasan "Doğmak için güzel bir zaman" diyerek gülümsedi. Leyla, Fatma'yı kolundan tutarak "Dalga geçmeyi bırakta şu masayı boşalt yatıralım ve birde battaniye bul." Hasan masadakileri hızlıca yere sıyırdı ve içerdeki kapalı dolaplara koştu. Bir battaniye alıp getirdi.
Hasan "Daha önce hiç ebelik yapmış mıydın?"
Leyla "Hayır ama filmlerde çok izledim."
Hasan "Harika" der korkulu gözlerle bakarak.
Leyla "Hasan battaniyeyi Fatma'nın üzerine ört" Hasan örttü ve eşine baktı.
Leyla "Şimdi söylediğimde Fatma'nın karnını iteceksin"
Hasan "Neden"
Leyla "Dedim ya filmde gördüm diye hadi durma da elini karnının üstüne koy."
Leyla Hasan'ın ellerine baktı. "Üstten aşağı doğru iteceksin unutma" O sırada Fatma'nın inlemeleri artmaya başladı.
Hasan dolaptan bir çarşaf bulup yırttı. Eline bir bıçak alıp, yırttığı kumaşı tahta kısmına sardı. Fatma'ya uzatarak,
Hasan "Al bunu ısır ve sessiz olmaya çalış."
Leyla "Fatma ıkın. Hasan sende yavaşça karnından itmeye başla."
Fatma ıkınmaya başladı lakin ses çıkarmamak için kendini zorluyordu.
Leyla "İşte böyle dayan biraz" dedi. Bir anda heryer çok parlak bir ışıkla kaplandı. Işıktan kimse bir şey göremeyecek hale geldi. Işık yavaş yavaş kaybolmaya başlayınca. Leyla'nın gözleri açıldı. Çocuk bir anda eline gelmişti. Sanki kendi başına annesinin karnından çıkmış gibiydi. Tüm ışık çoçuğun omzunda toplanıp vücuduna girmeye başladı. Bir kaç saniye sonra da bütün ışık kayboldu. Çocuğun sağ omzunda Aslan Mührü dövmesi oluştu. Leyla mutlulukla mühre bakarak "Kehanetler doğruymuş. Fatma, çocuğun Aslan Mührü seçilmişi." Hasan şaşkın bir şekilde "Bir daha asla ebelere laf etmeyeceğim." dedi ve çocuğa baktı. Çocuk hiç ağlamıyordu. Leyla çocuğu annesine verdi. Fatma hem çok mutluydu hemde korkuyordu. Çünkü Koriniler asla peşlerini bırakmayacaklardı. O sırada bir ses duydular. Leyla "Şiişşşş" diye seslendi ve herkes bir anda suspus olmuştu. Seslerinin çirkinliğinden Korini askeri olduğunu anladılar. "Bu evde bir çift yaşıyor olması lazımdı." Diğer asker "Kaçmış olmalılar dağılıp arayalım." Hasan "Sakın sesinizi çıkarmayın" Korini askeri sığınağın hemen üstünde yürürken bir gıcırtı duydu. Korini askeri sığınağın kapısına basmıştı. Normal insanlardan ağır oldukları için tahtadan olan giriş kapısı ses çıkarmıştı. Korini askeri kapıyı buldu ve kaldırdı. Hasan silaha sarıldı. Çocuğu ve annesini teslim etmeye niyeti yoktu. Lakin bir anda yukarı çekildi 2 el silah sesinin ardından aşağıya Hasan'ın tozları döküldü. Fatma çocuğuna sıkı sıkı sarılmış korkuyla beklemekteydi. Leyla "Fatma çocuğu korumalıyız o insanlığın son umudu." Fatma başıyla onayladı ama çok bitkin düşmüştü. Çocuğu bıraktı ve eline bıçağı aldı. Leyla'da önceden koydukları silahı eline almıştı. Korini askeri yavaş yavaş içeri girdi. Fatma ile Leyla'yı gördü ve sonra çocuğu farketti. Korini Askeri "Çocuğu teslim edin ve yaşayın" Leyla ateş etti. Leyla "Rahat bırak bizi!" Korini askerinin zırhı çelik olduğundan kurşun işlemedi. Ateş ettiğini görünce sinirlenen Korini askeri elindeki silahı Leyla'ya doğrulttu ve ateş etti. Leyla bir anda tuzla buz oldu vücudu kum gibi saçıldı. Fatma'nın nutku tutulmuştu. Bıçak elinden düştü korkudan. Çocuğunu yerden aldı yavaş yavaş geri adım atmaya başladı. Korini askeri "Ver onu bana yoksa aynı kaderi paylaşırsın" dedi. Fatma kafasını sağa sola salladı. Çok korkuyor ve ağlıyordu. Lakin hangi anne çocuğundan vazgeçebilirdi ki. Korini askeri "Öyleyse şu küçük şeyle birlikte seni de öldürmek zorundayım." diyerek ve silahını doğrulttu ve ateşledi. O anda zaman durdu. Aslan Mührü zamanı durdurmuştu. Ağır ağır çocuk omzundan parlak bir ışık olarak çıktı. Çocuğu aldı Fatmaya bakarak "Seni kurtaramadığım için üzgünüm." dedi ve kapıdan çıkıp çocukla birlikte uçup gitti. Onlar gözden kaybolunca zaman yeniden hareket etti. Fatma'da tuzla buz oldu. Lakin Korini askeri çocuğun gittiğini farketmemişti. Asker dışarı çıktı. "Hepsi öldü burda bir şey kalmadı" dedi dışarıdaki askere ve gittiler.
Bunlar olurken Esma herşeyden habersiz şehrin diğer ucunda evinin üst katına çıkmış kocasına sarılmış düşen çocuğu için ağlıyordu. Ali ise eşine teselli edememenin ve evladını kaybetmenin acısını aynı anda yaşıyordu. Diğer odadan bir ses duyup irkildiler. Esma "Çocuk odasından geliyor." diyerek kalktı ve odaya yöneldi. Cam açılmış perde rüzgardan savruluyordu. Doğacak çocukları için hazırladıkları beşiğe gözü ilişti. İçinde bir çocuk vardı.
Şaşkınlıkla çocuğa baktı ve eşi Ali'ye seslendi. "Ali beşikte bir çocuk var."
Ali koşarak geldi. "Nasıl! Nereden geldi bu çocuk."
Esma "Bilmiyorum! Cam acıktı ve çocuk beşikteydi."
Ali "Bir insan bu saatte dışarı çıkmayı göze alamaz"
Esma "Hemde yanında bir çocukla." diye ekledi.
Ali "Bu çocuk çok özel olmalı" dedi.
Esma çocuğu kucağına aldı omzundaki Aslan Mührü'nü gördü. "Ali bu Mühür?"
Ali "Aslan Mührü" diye atıldı. Birbirlerine bakakaldılar.
Esma "Dedemin bahsettiği hikayeler doğruymuş demek. Ali onu hayatımız pahasına korumalıyız."
Ali "Yani bizim çocuğumuz olsun diyorsun." Esma "Evet, çocuğumu kaybettiğimi henüz kimse bilmiyor. Vakti gelene kadar kimselere gözükmem. Sonrası kolay" dedi ve ekledi. "Hem çok tatlı bir oğlan baksana sesi bile çıkmıyor." diyerek gülümsedi. Ali "Ona bir isim bulmamız lazım, hep oğlan diye seslenemeyiz" Esma çocuğun gözlerine bakarak "Senin adın Timur olsun. Oğlum olsaydı ona Timur ismini koyacaktım nasip sanaymış." dedi ve çocuğu Ali'ye uzattı Ali çocuğu kucağı aldı uzatarak ve tok bir sesle "Timur" diye seslendi!..