Elimdeki içecekten bir yudum daha aldım ve kafamı üç masa ileride, çok sevgili arkadaşlarıyla oturan çok sevgili Jungkook'a çevirdim. Yaklaşık 37. kez. Son 5 dakikada.
Jungkookla aynı sınıflarda değildik, okulun basket takımı sayesinde tanışıp arkadaş olmuştuk, yani aslında ona göre durum böyleydi. Benim içinse hikaye bayağı bir farklıydı çünkü aptal çocuk daha okulun ilk gününden ilgimi çekmeyi başarmıştı. Onu üç yıla yakındır uzaktan da olsa tanıyordum, o ise beni yaklaşık 5 aydır tanıyordu ve ahh- Bu hikayede yanan kesinlikle bendim. Tabi buna hikaye denirse.
İki buçuk yıl boyunca onu uzaktan izlemiş, yanına bile yaklaşmamıştım. Belki de en mantıklısı arkadaş olmak için bir sebep yaratmaktı, mesela kütüphanede yanına oturabilirdim-ki Jungkook kütüphanenin nerede olduğunu bile bilmiyordur, eminim buna- ya da kantindeki kalabalıkta beklerken yanlışlıkla ona çarpmış gibi yapıp özür dileyerek muhabbet açmaya çalışabilirdim-evet bunların hepsini uzun uzun düşündüm, daha bir ton yapılabilecek şey sayarım ama sanırım susmalıyım- ancak bunları da yapamamıştım. Jungkook'la ilgili en ufak şey beni elimde olmadan heyecanlandırıyor, kontrolümü kaybetmeme sebep oluyordu.
Açıkçası yalnızca uzaktan izlemek bile bana yetiyordu çünkü çocuk resmen bir tablo gibiydi ve gülüşünü görmek bile bana huzur veriyordu. Bu duruma tüm okulun hemfikir olmasıysa benim gibi şarkılarını bile kıskanıp sahiplendiği için kimseye dinletmeyen bir ergen için oldukça büyük bir problemdi.
Varlığımdan haberi bile olmayan birini kıskanabilme potansiyelim var. Evet, aynen öyle.
Ayrıca pek kabul etmek istemesem de kafamın içinde onu dışarıdan gözlemleyerek oluşturduğum bir Jungkook profili vardı ve karakteri hakkında kafamda oluşturduğum yargılar ne kadar doğru bilmiyordum. Onu tanımıyordum, onu yalnızca dışarıdan gözlemleyen biriydim. Gerçek Jungkook kafamda kurduğum o harika çocuğa uymazsa ve ben de ondan soğursam diye gerçekten korkuyordum.
Aslında ondan soğumam daha iyi olabilirdi, ne de olsa Jungkook'un bana bakması son derece imkansızdı. Kadınlardan hoşlandığına yüzde yüz emindim ancak yine de uzun süredir düşlediğim, kirli rüyalarımın ve bembeyaz hayallerimin başrolü olan o kişiyi hayatımdan bir anda çıkarmak beni gerçekten sarsardı.
Kısacası 17 yıldır yıkık, son 3 yıldırsa tescilli yıkıktım ve son 6 aydırsa ultra yıkık olma yolunda emin adımlarla ilerliyordum.
Açıkçası 6 ay önce basket takımına seçildiğimde sürekli yedeklerde olacağımı düşündüğümden Jungkook'la tanışmama bile gerek kalmaz diyordum ki, garip bir şekilde koç bende bir şeyler görmüş ve benimle gerçekten iyi ilgilenmiş, hatta daha önceden gelmiş olmam gerektiğini söyleyip bana bir hayli kızmıştı. Özgüvensiz bir yıkık olduğum için seçilemem diye düşündüm demek yerine yalnızca gülümseyip teşekkür etmiştim.
Koç fazlasıyla iyi olduğumu düşündüğünden beni çaylaklarla beraber eğitmek yerine direkt asıl takımla beraber antrenman yapmamı istemişti. İlk zamanlar gerçekten çok yorulup zorlanıyordum ancak beni asıl zorlayan şey tüm antrenman boyunca Jungkookla göz göze bile gelmemeye çalışmaktı ki takımın yıldız oyuncusu Jungkookken bu da son derece imkansızdı. Jungkooksa fazla girişken olduğundan antrenmanımın ikinci haftasında bana neden bu kadar utangaç olduğumu sormuş ve gülmüştü. O gün benim için bir milattı çünkü Jungkook o günden sonra hep benimle konuşmaya çalışmıştı ve bir şekilde arkadaş olmuştuk işte. Beni gerçekten de seviyordu. Hissediyordum bunu.
Arkadaş olarak yani.
Antrenmanlar derken ister istemez sürekli Jungkookla beraberdik. Bazen çıkışlarda takım olarak bir şeyler yapardık, bazen de daha küçük kümeler halinde çünkü her zaman herkesin gelesi olmuyordu ancak Jungkook sosyal ve fazlasıyla enerjik biri olduğundan bütün buluşmalara geliyordu. Aslında asosyal bir yıkık olduğum halde sırf o geldiği için kendimi gelmek zorunda sayıyordum çünkü onunla olabileceğim hiçbir anı kaçırmak istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
prettier || taekook
Fanfictiontaexhie: izlediğin pornolardaki kızlardan daha güzelim. jjungkook: ne? taexhie: izlediğin pornolardaki kızlardan daha güzelim.