sadece, öylesine.
bir süredir yazamıyordum, kalemimi küstürmediğime emin olmak için ve hep bir namjin oneshot yazmak istediğim için yazdığım bir oheshot. smut içeriyor. (öyleyse smutshot?)
smut kısmından pek tatmin olmadım ancak hiç yazmamaktan iyidir, değil mi? eğer yaşınız tutmuyorsa okumayın lütfen 🤗 umarım beğenirsiniz. 🤍
Saat 00.47İşten çıkmak için pek de iyi bir saat olmadığının farkındayım ancak şirketin büyütülmesi kararı, Avustralya'da yeni ortalıklar kurulacak olması ve diğer bazı şeyler yüzünden ben ve altı mesai arkadaşım, haftanın son iş gününde, bu saate kadar toplantı yapmıştık.
Kısacası yorgunluktan ölüyordum.
Ve asansörün hızlı bir şekilde gelmesi için elimi düğmeden çekmiyordum. Elbette bunun asansör hızını etkilemediği biliyordum ama insan işte...
"Bu ses beni deli ediyor," dedi Heejae, düğmeye basılı tuttuğum için çıkan tiz sesi kastederek, "zaten üç kat kalmış, bırak Namjoon."
Dediğini yapıp parmağımı çektim, gözüme pencereden yansıyan gece takıldı. Şehir uyuyor gibi klişe laflar etmeyecektim, Seul asla bu saatte uyumazdı zaten. Gök gürlemeden hemen önce bir şimşek çaktı ve Lotte World Kulesi'ni aydınlattı, ardından hızla bir sağanak başladı. İç çektim.
Asansör de geldi. Heejae ve diğerlerinin binmesini beklerken gözüme Yoon Shinhye-ssi ile Park Yoori-ssi takıldı. Konuşarak asansöre doğru yürüyorlar gibi görünseler de daha çok Yoori-ssi'nin, Shinhye-ssi'yi ikna etme çabası vardı ortada. "Gelmiyor musun Namjoon?" başımı asansöre çevirdiğimde Heejae'nin benim için asansör kapısını tuttuğunu gördüm ve ani bir kararla başımı salladım.
"Siz gidin." Düğmeye bastım ve asansör kapısı kapanırken diğer asansörü çağırdım. Şimdi Yoori ile Shinhye'nin sesleri de ulaşıyordu bana. Ve gördüğümde yanılmamıştım. Yoori, Shinhye'ye bir teklif sunuyordu.
Park Yoori, ekibimize iki ay önce katılmıştı ve o adamdan hiç hoşlanmadığımı dürüst bir şekilde dile getirebilirdim. Sinsilik kanına işlemiş bir adamdı ve... ve'si yoktu, hoşlanılmayan kişiydi. Shinhye ise bekar ve yalnız yaşayan bir kadındı. İki gün önce arabasını servise verdiğini söylediğini hatırlıyorum. Yoori onu evine götürmeyi teklif ediyordu ama bakın, nihayetinin farklı olduğu apaçık ortadaydı. Bunu Shinhye'nin gerilen yüz kaslarını görmesem bile anlardım.
"Shinhye-ssi, hazırsan gidelim mi?" diye sordum bana yaklaştıklarında. Shinhye'nin yüzü şaşkınlıkla bana döndü ve tabii Yoori'ninki de.
"Siz... birlikte mi gideceksiniz?"
Yoori'ye döndüm. "Elbette. Shinhye-ssi'nin arabası serviste olduğu için onu evine bırakmamı rica etmişti benden. Zaten aynı yöne gidiyoruz, ben de onu bekliyordum burada." Shinhye'nin şaşkın ifadesi kaybolmuştu, buna mukabil Yoori morardı desem yeridir.
"Ben de Shinhye-ssi'ye benimle gelir mi diye soruyordum. Madem sizden rica etti..."
"Evet."
"Gidelim öyleyse."
Diğer asansör de gelmişti. Önce ben bindim ve yan tarafıma Shinhye geçti, Yoori de önümüzdeydi. Shinhye'nin rahatsız olmayacağı bir konumdaydık.
Asansör zemin kata inene dek kimse konuşmadı. Sessizlik içinde asansörün durmasını bekledik ve kapı açılır açılmaz Yoori çıktı. Shinhye'ye geçmesi için yol verdim.
"Eğer fikriniz değiştiyse, yani eve gitmek yerine, sizi bir şeyleri içmeye götürebilirim Shinhye-ssi."
Shinhye, Yoori'nin bu yeni teklifi üzerine önce bana döndü. Baya inatçı bir adamdı. "Ben direkt eve gitsem daha iyi olacak. Teşekkür ederim."