Hayatın anlamı ne hiç düşündünüz mü? Herkes hayat anlayışını farklı yerlerde arar. Çünkü yaşadıkları ya da en azından yaşamaya çalıştıkları hayatlar, kendi istekleri ve sınırları dahilinde olsun ister. İşte bu sebepten "Hayatın anlamı şudur." derken bile kendi sınırlarıyla düşünürler. Mesela şöyle diyeyim; aşıklarsa hayatın anlamı aşk olur onlar için. İyi bir işleri varsa hayatın anlamı iştir. Zenginlerse paradır. Bense bu kadar basit olabileceğini sanmıyorum. Sizce de bazen sınırları aşmak gerekmez mi? Sınırları zorlayıp kendi özgürlüğünü yaratmak...
Kuşlar neden uçar biliyor musunuz? Sınırlarını aşmak isterler. Onları avlamak isteyen kediler bir sınırdır, onları ezebilecek her araba bir sınırdır. Bu sınırlar onların özgürlüğünü yok eder. Kedi veya araba varsa kaçmak zorundadırlar. Kuşlarsa mavi gökte özgürce uçmayı tercih ederler. Kendi özgürlükleridir gökyüzü. Bizim de kendi sınırlarımız vardır. Kendi kedi ve arabalarımız. Peki bizim özgürlüğümüz nedir?
Ben de zamanında sınırlarımı zorladım. Özgürlüğüme çok düşkündüm. Bedeller ödedim. Hatalar yaptım. Aşık olmamam gereken birine aşık bile oldum. Ama sonucu mutlu bir hayat oldu. Siz de kendi mutlu hayatınızı yaratmak isterseniz benim hikayemi okuyun.-Jeon Jungkook.
-12 Şubat 2017-
"Bu hafta 9. hatandı bu Jeon!"
"Eh, hatalar yapılmak için vardır zaten efendim. Yapılmayacaksa hata denen kelime neden var ki?"
Cehennemin en tehlikeli adamının karşısında Jungkook gayet rahat bir şekilde oturuyordu. Yüzündeki o umursamaz sırıtış Bay Kim'i her geçen dakika daha da sinirlendiriyordu. Bay Kim, cehennemin korkulu rüyası. Şeytanların.. nasıl desem? Alfası. Herkes ondan korkardı. Jungkook hariç. Kim ne kadar tehlikeliyse, Jungkook on kat daha deliydi. Cehennemin en deli şeytanıydı belki de ve bundan gurur duyuyordu.
"Sürgün edileceksin Jeon. Aramızda işe yaramazları istemiyoruz. Sen çoktan kendi hata sınırını aştın. Dünya'ya sürgün ediliyorsun. Git ve bir daha gelme. İnsanlar arasında dışlanmada sana iyi eğlenceler."
Kim'in kızıl gözleri, Jungkook'un aynı ton gözlerini delip geçmişti. Boş ve karanlık odada Kim'in en az yüz hatları kadar sert adımlarının sesleri yankılanıyordu. Ve ardından gelen, kulağı sağır eden bir kapı çarpması.. Jungkook eğik başıyla oturuyordu. Kim, her şeyi yerle bir etmiş ve arkasında bir enkaz bırakıp öylece gitmişti.
Genç şeytan, kızılın en karanlık tonu ama en alevli gözlerini mahzende gezdirdi. Ne yapacağını bilmiyordu. Evet hatalar yapıyordu fakat bu işe yaramaz olduğundan değil, sadece eğlence aradığındandı. O bir şeytandı ve yeri cehennemdi. Daha önce yapması gerektiği gibi Dünya'yı kontrol etmişti. Yanlış kararlar, işlenen günahlar vesaire. Ama hiç insan arasına karışmamıştı. Bu zaten yasaktı ve Jungkook'un çiğnemediği belki de tek kuraldı. İlk defa korkuyordu. Dışlanmayı sevmezdi. Göz önünde olmak, herkesin ona hayran bakışlarla bakmasını severdi. Dışlanmak, kovulmak ona yabancı fiillerdi.Yavaşça kalktı yerinden. Kas yığını olan bedeni ilk defa bu kadar güçsüzdü. Bacaklarını sürüyerek mahzenden çıktı. Dışarısı çiçekli böcekli değildi tabiki de. Bir cehennemden ne beklersiniz ki? Burası acı çekilen, ızdırap dolu bir yerdi. Fakat Jungkook seviyordu işte. Parmak uçlarını büyük, siyah kanatlarında gezdirdi. Onlara veda ediyordu. Kendi çapında..
"Gidiyor olmak seni mutlu etmiyor gibi hm?"
Duyduğu sesle yerinde sıçramıştı. Arkasına dönüp gülümsedi ve siyah saçlı, kahverengi gözlü gence doğru yönelip sıkıca sarıldı.
"Seni özlemişim Dylan, ne işin var burada?"
Jungkook'un en yakın arkadaşıydı. En az Jungkook kadar sıkı bir sarılmayla ona eşlik etmiş yüzünden gülümsemeyi hiç eksik etmemişti.
"Seni görmeye geldim fakat bazı haberler aldım. Sürgün ediliyormuşsun diye duydum."
Jungkook sıkıntıyla iç çekip arkadaşından ayrıldı. Tedirgin bakışlarını kaçırıyordu.
"Korkuyorum Dylan. Uyum sağlayamamaktan, dışlanmaktan korkuyorum. Olduğum kişiyi seviyorum. Fakat bunu insanlara yansıtamayacak olmak da beni korkutuyor. Anlaşılırsa olacaklar.."
Jungkook omzunda arkadaşının elini hissetmesiyle hafifçe tebessüm etmişti. Aralarındaki bu bağı seviyordu. Sorun ne olursa olsun, yan yana olmaları bile onları iyileştiriyordu.
"Jungkook, içini rahatlatacaksa ben de seninle gelebilirim dostum. İnsan kanı lezzetli diye duymuştum. Yeraltında maalesef tatlı kan bulmak zor. Anlarsın ya?"
Bu sefer Jungkook ona büyük bir kahkahayla karşılık vermişti. Dylan'ın onu mutlu edebilmek için her şeyi yapacağını biliyordu. Bu yüzden ona ömrü boyunca minnettar kalacaktı.
"Sen şaka yapıyor olmalısın."
"Sence şaka mı yapıyorum? Dünya çok güzel bir yer. Kesinlikle seninle gelmek isterim dostum. Ayrıca seni yalnız başına göndermem."
"Başıma gelen en iyi kişisin Dylan.."
Dylan yeni bir sarılmaya karşılık verirken içinden sadece şu cümleleri geçiriyordu: "Bu kadar emin olmamalısın Jungkook. Başına gelecek başka kişiler olacak ve sen bu sözünü başkasına adayacaksın."
Hm.. söze nasıl başlasam bilemiyorum. Bu benim ilk yazışım ve eksiklerimin olduğunun farkındayım. Zaman içinde bunları düzelteceğime eminim. Her neyse buraya kadar okuyanlara teşekkür ederim. Kendinize iyi bakın. ✨
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙇𝙚 𝙨𝙚𝙣𝙨 𝙙𝙚 𝙡𝙖 𝙫𝙞𝙚 •𝙅𝙞𝙠𝙤𝙤𝙠•
General FictionCehennemden kovulmuş bir şeytan olan Jungkook ve onun meleği Jimin'in aşkını anlatan bir kitap.