Jeon Jungkook'un Ağzından
Uzun yıllar süren hayatımın belki de deliksiz ve rüyalarla dolu ilk uykusunu çekiyordum. Hayallerle dolu bir adamdım ben. En büyük hayalimse en azından bir kere olsun güzel bir uyku ve rüyaydı. Aynı zamanda en büyük hatam da buydu. Görüyorsunuz ya çiğnediğim kural ne kadar da saçma. Bir yandan da çok mantıklı. Ben bir şeytanım ve hayatımda mutluluğa, hayallere ve güzelliklere yer olmamalı. Cehennemde rüya görmek, hayal kurmak yasaktı. Oysaki Dünya'da her şey daha sevgili dolu, "iyimser" görünüyordu. Yani en azından ben öyle sanıyordum..
Kulakları sağır edecek kadar gürültülü bir şekilde kapının yumruklanmasıyla huzursuzca kıpırdanıp gözlerimi yavaşça açtım. Algılayamayan, boş bakışlarımı odanın içinde gezdirip aynı yavaşlıkta doğruldum. Koltukta uyuyakaldığımdan olsa gerek boynum ve sırtım feci tutulmuştu. Yüzümü buruşturarak dikkatle yerimden kalktım ve ısrarla yumruklanan kapıya adımladım. Boynumu ovuşturarak kapıyı açtım ve Dylan'ın oflayarak içeri girmesiyle kaşlarımı çattım.*
"Sonunda be oğlum. Kaç saatte açıyorsun kapıyı?"
Hiç yadırgamadan kendini rahat bulduğu bir koltuğa atmış sanki kapıyı kırmak üzere olan o değilmiş gibi gülümsüyordu. Kendimi de onun yanındaki koltuğa atıp aynı şekilde gülümsedim.
"Bu ziyaretini neye borçluyum?"
"İşe geç kalmana. Mal saat kaç olmuş evde göt devirmiş uyuyorsun musun amına?"
Gözlerimi kaçırıp başımla onayladım. İlk iş günüme geç kalmıştım. Benim bu hayatta başarıyla yaptığım ne vardı ki zaten? Hep hatalar yapardım. Hep bir şeyleri bok ederdim. Yaşamam bile hataydı benim fikrimce.
"Lan oğlum daldın gittin. Kalk hazırlan işe gideceğiz hadi."
Düşüncelerimi Dylan'ın sesi bölerken başımla tekrar onu onaylayıp ayaklandım ve hızlı adımlarla odama çıktım. Yine sade bir oda beni karşılamıştı. Büyük bir yatak, bir gardrop ve komodinden oluşuyordu odam. Odanın içinde bir de banyo vardı. Ah bir de bana sırıtarak bakan yansımamın olduğu boy aynası. Bekle.. Ne?
Kaşlarımı çatıp aynaya ilerledim ve yansımamı süzmeye başladım. Yansımam konuşmaya başladığında ne olduğunu ya da olacağını anlamakta çok geç kalmıştım.
"Jeon Jungkook... Kendini şeytan sanan ama bebekten farkı olmayan 28 yaşında bir velet. Cidden nesin sen ha? Sen güçsüzsün Jeon. Asla güçlü olamayacaksın. Güçlü olmadığın sürece ne bu dünyada ne de bizim dünyamızda kimse seni takmayacak. Bir kalbin var değil mi? Paramparça olacak Jungkook. Kimsenin sikinde olmayacaksın. Ne yaparsan yap. Tıpkı ailen gibi herkes senin ruhunun yok olmasını dileyecek. Duydun mu beni?"
Dolan gözlerimi kırpıştırıp hafifçe yutkundum. Bu sözler belki size o kadar ağır gelmiyor olabilir. Fakat benim için duyulabilecek en ağır şeylerdi. Küçüklüğümden beri ailemin beni terk etmesi sebebiyle herkes benden uzaklaşırdı. Bir kusurum var sanarlardı. Dostça yaklaştığımda kanımda melek kanı olduğunu düşünürler bu yüzden bana nazikçe siktiri basarlardı.
"Hah, bir de ağlıyor musun sen? Kendine gel Jungkook hemen. Diğerleri için ağlamayı bırak ve onun yerine diğerlerini ağlat. Birlikte daha güçlüyüz Jeon. Ben senin güçlü yanınım. Beni ortaya çıkar ve tüm acıların bitsin."
Başımı avuçlarım arasına alıp akan gözyaşlarım eşliğinde hızla iki yana sallamaya başladım. Deliriyor gibi hissediyordum.
"Ha-hayır ben bu değilim. Be-ben b-bu olamam."
"Hayır olursun. Sana zarar verenleri düşün. Vücudundaki yaraları düşün. Güven bana Jungkook. Ben senim. Beni ortaya çıkar. Hayatın daha güzel olacak. Bana inanmak zorundasın. Kendine güvenmezsen başka kime güvenebilirsin ki ha?"
Salladığım başımı durdurup ellerimi yavaşça iki yana indirdim. Yumruklarımı mümkün olan en sıkı şekilde sıkıp boş bakan gözlerimi aynada bana gururla bakan yansımama kilitledim. Avuçlarımdaki siyah duman yavaşça tüm bedenimi sararken gözlerimi kapatıp dönüşmeyi bekledim. Kızıl gözlerimde alevin en kızgın tonu gezinirken sırtımda özlediğim büyük, görkemli, siyahın en karanlık rengindeki kanatlarım ortaya çıkmıştı. Gözlerimi yavaşça açıp tıpkı yansımam gibi sırıtarak ona bakıyordum. Oysa bana memnuniyetle gülümsüyor, eserinden gurur duyuyordu.
"İşte busun sen Jungkook. Bedenindeki gücü ortaya çıkar. İhtiyacın olan tam olarak bu."
Gözlerimin içine birisi baksa en büyük kabusunu görürdü. Bakışlarımda ölüm gizliydi sanki. Biçimli dudaklarım ilk defa bu kadar sinsi, ilk defa bu kadar ızdırap barındırıcı bir sırıtışa sahipti. Aynayı başımla selamlayıp bir kahkaha ne kadar korkutucu olabilirse o kadar korkunç bir gülüş bıraktım ve kendi kendime mırıldandım.
"Elveda eski korkak. Artık bazı şeyler değişecek.."
Başımı pencereye çevirip bakışlarımla korkup kaçan kuşa sırıttım ve tekrar mırıldandım.
"Umarım yeni bene hazırsındır Dünya."
Açıklama falan filan 😜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙇𝙚 𝙨𝙚𝙣𝙨 𝙙𝙚 𝙡𝙖 𝙫𝙞𝙚 •𝙅𝙞𝙠𝙤𝙤𝙠•
General FictionCehennemden kovulmuş bir şeytan olan Jungkook ve onun meleği Jimin'in aşkını anlatan bir kitap.